The Most Protected Will Be The Customers

I noticed a news story in a newspaper dated August 15, 2012.

One of the new regulations (it is a draft now) regarding consumer protection that will become effective in 2013 is that “the banks will not force customers to make insurance a requirement for car and housing loans”.

 …

When issuing a car or a housing loan, banks that act as agency to one or more insurance companies ask or require their customers for:

  • a motor own damage policy for car loans,
  • a TCIP and fire insurance policy for housing loans,
  • and a personal accident or life insurance policy for the credit customer,

with the condition that the bank itself is the beneficiary.

Although when you look from the outside, it looks as if the banks force customers for insurance with the main objective of obtaining fee income, the underlying purpose is to protect the loan and the customer. The worldwide practice is also the same.

From my own experience, I have seen many customers and/or their heirs benefiting from these insurance policies.

I would like to extend this topic a little further.

Home Insurance (TCIP and Fire) Policies: It is well-known fact that our country, especially the Marmara Region is a high-risk earthquake region. It is also a fact that the mid-class citizens mainly finance their home acquisitions through bank loans.

Banks take a mortgage on these properties as collateral.

Although I hope it will never take place, in the case of a large scale earthquake, the damages to these properties will first and foremost cause damage to the credit customer.

He or she may no longer be able to reside in the house. It will be extremely difficult to cope with such losses. In fact, if he or she had sufficient financial means, the usage of a housing loan would not be necessary in the first place.

Because of the damage to the property, the bank will also lose its main collateral, and will have to look for other assets of the customers for the repayment; the customer who is already distressed due to the damage will risk losing other existing financial or physical assets.

Therefore, both TCIP (up to a certain limit) and home (fire) policies should accompany housing loans.

Telling banks not to require a customer for insurance will, in the end, cause the customer’s loan to become unsecures, which will sooner or later harm the economy as well.

Motor Own Damage Policies: Like home policies, the bank utilizes a loan for the customer up to a certain percentage of his or her vehicle’s value.

In the absence of an insurance policy, the client, who needed a loan to buy the vehicle, will be the one who sustains the highest amount of damage in the case of an accident.

In case he or she fails to make the repayments of the loan while forcing his or her financial means to get the vehicle repaid, the loan will be subject to default procedures by the bank.

Especially if there is an injury or death involved with the accident, not only the customer but even the heirs will be negatively affected.

 …

Personal Accident or Life Policies: Who will benefit the most from the customer buying a life policy in all personal loans? (housing, car or general purpose)

Naturally, the customer and his or her heirs.

I have seen many examples where the heirs of a customer who was dead or injured, benefit from the claim payments of insurance policies in situations where they would otherwise not be able to pay by their own means.

It could be argued that these policies could be sold by other distribution channels other than banks.

Surely, this is possible.

However, at that stage the banks start to have difficulties in tracking these policies:

  • Is it renewed?
  • Is the coverage frozen because the premiums are not paid?
  •  Is the policy cancelled?

If these problems can somehow be solved, there is no problem. However, if these policies are to be sold in any case, why not by banks?

In my opinion, banks are currently the healthiest and most efficient retail insurance distribution channel.

The above concerns should be taken into account when attempting to change the best performing system that not only protects the interests of the customer but also protects those of the heirs of the customer, the collaterals of the banks and the national assets of the country.

 

En Çok Müşteriyi Korur

15.08.2012 tarihli bazı gazetelerde bir haber dikkatimi çekti.

2013 yılında yürürlüğe girmek üzere Tüketiciyi korumaya dönük düzenlemelerin bir tanesi de: “Konut ve araba kredilerinde bankaların sigortayı zorunlu kılmamalarıymış.”

Araç ve konut kredisi tesis edilirken, genellikle bir veya birden fazla sigorta şirketinin acenteliğini yapan bankalar tarafından, müşterilerden “Daini Mürtein ilgili Banka” olmak üzere;

  • Araca ait kasko,
  • Krediyi kullanan kişi için ferdi kaza veya hayat poliçesi
  • Konut için de DASK ve yangın poliçesi

düzenleniyor veya müşteriden talep ediliyor.

Dışarıdan bakınca sanki Bankalar zorla sigorta yaptırıyormuş ve asıl amaçları bu satışlardan komisyon geliri elde etmekmiş, gibi gözükse de, asıl amaç kredileri ve müşterileri korumaktır. Dünya uygulamaları da benzer şekildedir.

Tecrübelerim,  bu poliçelerden sigortalanan müşterinin ve/veya kanuni mirasçılarının öncelikle faydalandığını çok gördüm.

 Konuyu biraz açmak isterim.

Konut sigortaları (DASK ve Yangın): Ülkemiz ve özellikle Marmara Bölgesi’nin deprem bölgesinde yer aldığı herkesin malumu. Özellikle orta gelirli insanların konut edinimlerinde yoğunlukla, konut kredisi kullandıkları da malum.

Bu kredilere, ilgili konutun ipoteği teminat olarak alınıyor.

Umarım hiç gerçekleşmez ancak, büyük bir deprem olur ise bu konutların hasar görmesinden öncelikle, konut kredisini kullanan müşteriler mağdur olacaktır.

Oluşacak hasar ile konutunda oturamaz hale gelebilir. Müşterinin bu hasar ile başa çıkması zor olacaktır. Zaten maddi gücü yeterli olsa, konutunu kredi ile kullanmamış olurdu.

Bankalar bu konutları teminat olarak ipotek ettiklerinden, teminat kalmayacak veya değersiz hale gelecek ve kredinin ödenmesi için zarar gören bir konuta sahip müşteriye dönülecek, hasardan dolayı maddi açıdan sıkışacak müşterinin diğer menkul ve gayrımenkulleri için yeni teminat talep edilecek ve/veya takip yapılacaktır.

Hem DASK (belirli bir limite kadar) hem de konut (yangın) poliçeleri konut kredilerinde mutlaka olmalıdır.

Bankalara tüketiciyi sigortalatmak için zorlamayın demek, müşterinin krediye konu varlığının teminatsız kalması demektir ki, bu işten sonunda ekonomi de zarar görecektir.

Kasko sigortaları: Konuta benzer şekilde banka, müşterisine araç değerinin belirli bir oranında araç kredisi tesis etmektedir.

Sigortası yaptırılmaz veya yaşayan bir poliçesi olmaz  ise; aracın kaza sonucu hasara uğramasından en çok, aracı almak için bile krediye ihtiyaç duymuş, müşteri mağdur olacaktır.

Aracını onarmak için kendisini zorlarken, kredisinin taksitlerini geri ödeyemezse, kredi takibe düşecek ve Banka zorlanacaktır.

Hele araç içinde can kaybı ve yaralanma varsa bu müşterilerin sadece kendileri değil yasal mirasçıları da etkilenecektir.

 …

Ferdi Kaza veya Hayat poliçesi:  Bireysel Kredilerde (tüketici, konut, araç kredisi) krediyi alan müşterinin can sigortasının yapılması en çok kime yarar?

Elbette ki müşteriye ve kanuni mirasçılarına.

Müşterinin can kaybı veya yaralanması durumunda yasal mirasçılarının söz konusu sigortaların hasar ödemelerinden faydalanıp, kendi varlıkları ile ödeyemeyecekleri yüklerin altından kalkabildikleri çok örnek gördüm.

Denilebilir ki, Bankalar yapmasın, diğer dağıtım kanalları yapsın.

Elbette yapsınlar.

Ancak; bu kez de bankalar için takip sorunları başlıyor.

  • Yenilemesi yapıldı mı?
  • Acaba tahsilattan dolayı ilgili sigorta şirketi ve acente teminatı dondurdu mu?
  • Poliçeyi iptale aldı mı?

Eğer bu sıkıntıları giderebilecek bir süreç gelişirse sorun yok. Ancak, eğer her halukarda poliçe yapılacaksa niye bankalar yapmasın?

Benim görüşüm şu anda sektörün en sağlıklı ve sistematik bireysel sigortacılık dağıtım kanalı  bugün için Bankalar.

Sadece müşterinin haklarını korumakla kalmayıp, kanuni mirasçılarını, bankaların teminatlarını, ülkenin milli değerlerini koruyan ve şu an için, en sağlıklı işleyen sistemi değiştirirken yukarıdaki unsurlar da gözetilmeli.

Tatile Gideceklere Bir Öneri

AGF Garanti Sigorta A.Ş. yöneticilerinden bir tanesinin İstanbul’u bırakarak, yakınlarına yerleşmesi ile kulaktan kulağa ismini duyduğumda yıl 1999 idi.

Datça’nın Mesudiye Köyünde, Akdeniz ile Ege Denizi’nin birleştiği Cennet gibi bir burunda, Ovabükü’nde yer alan Altınkum Pansiyon.

Bu sene ile birlikte 8 defa yaz tatilimi aynı yerde geçirdim. 5 yıl kadar ara vermiştim, bu sene tekrar gittim. Hep kalabalıklaştığını duyuyordum, biraz korkuyordum ancak; beklediğimden de iyi buldum.

Öncelikle uyarayım;

  • Hiçbir lüks yok.
  • Odaları kireç, banyo, klima, bir dolap ve beyaz çarşaflardan oluşan basit odalar. Bu sene televizyon da eklenmiş.
  • Ulaşımı halen güç. Datça’ ya varmak yetmiyor, Mesudiye Köyüne gitmeniz gerekiyor. Dar ve yamaç yollarda 20 dakika kadar virajları dönüyorsunuz.
  • Eğlence ve gece hayatı değil; deniz, güneş ve sakinlik arayanlar için bir tatil mekanı.

O zaman neden öneriyorum?

  • Denizi mükemmel, berrak, çok temiz genellikle az dalgalı.
  • Denize 20 adımda varıyorsunuz.
  • Hafta içi sahilde çok az insan oluyor. SİT alanı ilan edildiğinden kıyıda yapılaşma az ve yenisine izin verilmiyormuş.
  • Aynı denize girmekten sıkılacaklar için, araba ile 15 dakika da Palamutbükü, 5 dakika ötede Kızıl Bük alternatifleri var. Eskiden Hayıt Bükü de bir alternatifti ama, oranın yerlileri artık yanaşan yatlardan dolayı denize girilmesini önermiyorlar.
  • Kültür de görmek isterim diyenlere, yeryüzünde Cennetin kopyası dedikleri Knidos harabelerini ziyaret etmelerini öneririm. Buradan solunuzda Akdeniz’i, sağınızda Ege Denizini görmek mümkün. (Deniz yolu ile daha iyi olur. Kara yolu ile bir bölüm yol tek araç geçecek genişlikte ve yamaçlarda)

  • Pansiyonu Kasapoğlu ailesi işletiyor. Ama asıl sorumlu ailenin 3 oğlundan bir tanesi Mustafa. Turizm Yüksek Okulu Aşçılık bölümünden mezun. Biraz buradaki eğitiminden, biraz kullandığı malzemeden yemekler müthiş.
  • Ekşi Sözlük’te kendisi ile ilgili “Akya şişi bir de Mustafa pişirsin de görün.” yazıyormuş. Çok hoşuna gitmiş. Ben buna bir de Orfoz buğulamayı eklemek isterim.
  • Aşağı yukarı yediğiniz her şeyi kendileri üretiyor. Balığı kendileri tutuyor ve pişiriyorlar. Balı, ekmeği, zeytinyağını, Perşembe günleri pideyi, her türlü sebzeyi (hemen yakınlardaki seralarda) kendileri yetiştiriyorlar.
  • Pansiyon yeşillikler içerisinde, yılın her anı meyve veren farklı ağaçlar arasında yer alıyor. Ön tarafta yemek yenen masalar, üzerinde kocaman salkımlar olan üzüm asmasının altında.
  • Müşterileri genellikle her yıl tekrar gelen müşteriler.

1 hafta çoluk çocuk gittik. Dinlendik, yolun uzun ve yorucu olmasını saymazsak “tatil gibi tatil” geçirdik. Üstelik bu denli leziz, doğal yemeklere rağmen ödediğimiz ücret de makul ölçüdeydi. Gelirken balımızı, taze bademimizi de aldık.

Öneririm.