Şirkete Değer Katmak

Geçtiğimiz günlerde büyük bir uluslararası bankanın, “Yatırım Bankacılığı” bölümünü uzun yıllar yönetmiş, yabancı bir dost ile sohbet ettik.

Türkiye’de finans kuruluşlarının satışı konusunda çok sayıda işleme aracılık etmişler. Bu konuda ciddi tecrübe birikimi sağlamışlar.

Kendisine,  Bankacılık ve Sigortacılık Sektörlerinde neredeyse tüm şirketlerin satıldığını ve artık bu sektörlerde yatırım bankacılarına iş kalmamış olabilir mi? diye sordum.

O da bana; “Hiç öyle değil” diye cevap verdi.

Evet, şirketlerin büyük kısmı satıldı ama bu defa Dünya da meydana gelen ekonomik gelişmeler ve değişimler sonrası; ikinci ve hatta üçüncü el değiştirmelerin başlayacağını; bugüne kadar Avrupa ve ABD’den gerçekleşen sermaye akışının, ekonomik kriz sonrası Orta Doğu ve Uzak Doğu kaynaklı olanlar ile yer değiştirmeye başlayacağını söyledi.

O güne kadar Türk Sigorta Sektörü için 2007 yılında başlayan şirket satışlarının artık tamamlandığını düşünürken, bu dostumun ifadeleri ile konuyu bir kez daha düşünmem gerektiğini fark ettim.

Beklenenin tersine, sektörümüzde de ikinci ve hatta üçüncü satışlar olabilirdi.

Gerçekten de, kimi Sigorta grupları, global ölçekte yaşadıkları ekonomik daralmanın sonucu olarak aralarında Türkiye’nin de bulunduğu kimi ülkelerdeki faaliyetklerini satmak istediklerine dair bilgiler geliyordu.

O zaman profesyonel yöneticiler olarak, sadece şirketin büyüme ve karlılığına dair anlık hedeflerden sıyrılıp, şirket satılırsa hangi şartlarda daha değerli kılınabilir? diye orta ve uzun ölçekli de bakmak gerektiğini düşündüm.

Son dönemde, performans hedeflerini gerçekleştirme konusunda nispeten başarılı olan bazı şirket yöneticilerinin, şirketleri ana grup tarafından satışa çıkartıldığında, arzu edilen değerlere ulaşamadığı için başarısız kabul edilip, şirketlerindeki görevlerinden ayrılmak zorunda bırakıldıklarını da biliyoruz.

Demek ki sadece yıllık performanslara odaklanmakla sınırlı kalmayıp, şirkete değer katacak stratejilere de yönlenmek gerekiyor. Peki bir şirketi satış aşamsında değerli kılacak unsurlar neler olabilir?

Yaptığım araştırmada, bu işin teorideki matematiği hiç de zor gözükmüyor. Şöyle ki;

  • Ciroyu, Karı, Büyümeyi, Pazar Payını, Özkaynak Karlılığını, Yatırım Karlılığını, Etkinliğini, Nakit Akışını ve Şirketin Görünürlüğünü artırmak;
  • Maliyeti, Zaman/Çaba oranını, Şikayetleri, Riskleri, Personelin değişim oranını, Çatışmaları, Şirket İçi Bürokrasiyi, azaltmak;
  • Verimliliği, Süreçleri, Hizmet Kalitesini, İletişimi, Motivasyonu, Şirket Algısını, Yetenekleri, Kalite ve Kuruma Bağlılığı, geliştirmek;
  • Strateji, Sistem, Etkin Süreç, İş, Ürün, Hizmet ve Markayı, oluşturmak ;

Gerekiyor.

Bir yandan yıllık performanslarımızı gerçekleştirirken “Şirketlerimize Değer Katma” çalışmalarını da unutmayalım. Ekonomi hızla değişiyor, gelişiyor.

Kimbilir? Bir gün bağlı olduğumuz Gruplar, Bizim Şirketimizi de satmak isteyebilirler.

Searching for a Cure for (Un)Profitability

 

When we look at the financial results of the non-life insurance sector, we see that although there are growth rates that make the counterparts at the developed economies jealous, the technical losses are becoming unbearable for the companies, especially in motor LoB’s.
 
Even companies which used to profit in these LoB’s in the past and are generally seen as role models by other companies have announced losses in motor third party liability.
 

When we read the interviews of the executives, we understand that the losses are distribution channel specific and most companies are in a continuous search for a bank channel.
 
On the other hand, when we look at the market, we see that the larger bank channels are occupied and the remaining ones are either small or medium sized. Independent than their size we always hear that multiple companies compete to use these channels.
 
Then, how are those companies that don’t have a bank channel (or has one that is insufficient for their needs) supposed to find a cure for their un-profitability problem?
 
 …

My idea is that most of the companies in the market have already started their preparations. They are working to start selling “direct” through the internet. Direct channels will enter our lives very soon. This is because, in the current situation, the insurance companies do not seem to have any other solution.
 

What should the agencies, which amount to 16.000, do about these developments?

They should keep pace with the change, and switch to use of high technology with higher capitals. They should stop losing time in their fight for commission with the insurance companies, start consolidating, join their forces (in terms of capital and know-how), and focus on the retail customer segment which is not yet sufficiently saturated. They should target a “tech-intensive” structure instead of a “labor-intensive” structure to achieve this.
 
While the situation of the insurance companies becomes inextricable, the fact that the agencies continue to look into the future with the old strategies will only lead to a loss of time.
 

The insurance company executives don’t have room to maneuver anymore. Tomorrow, if not today, we will find ourselves in a new insurance market with radical solutions.
 

Karsızlığa Çare Aranıyor

6. ay sonu, Hayat Dışı Sigorta Sektör’ü finansal sonuçlarına baktığımızda; yazılan primlerde Gelişmiş Ekonomileri kıskandıracak oranlarda büyüme devam etmekle birlikte; özellikle motor (Kasko-Trafik) branşı olmak üzere teknik zararların, şirketler için taşınamaz boyutlara ulaştığını görüyoruz.

Geçmiş yıllarda bu branşlardan kar eden ve sektör oyuncuları tarafından rol-model kabul edilen  şirketler bile özellikle trafik branşında zarar açıklamışlar. 

Yöneticilerin açıklamalarına baktığımızda; zararın dağıtım kanalları kaynaklı olduğunu ve pek çok şirketin Banka dağıtım kanalı arayışlarına devam ettiğini anlıyoruz.

Pazara baktığımızda ise; boşta kalmış banka dağıtım kanalı ya yok, ya da küçük ve orta ölçekliler kalmış. Ki oralarda bile birden fazla şirketin dağıtım kanalını kullanabilmek için yarıştıklarını duyuyoruz.

 Peki, banka dağıtım kanalı olmayan veya potansiyeli sigorta şirketinin gereksinimlerine yetmeyen banka dağıtım kanallarına sahip şirketler için “karsızlık sorununa çare nasıl bulunacak?”

 …

Benim görüşüm, pek çok şirket çoktan hazırlıklara başladılar. İnternet üzerinden “Direkt” satışlara başlamak üzere çalışıyorlar. Yakın zamanda Direkt kanallar hayatımıza girecek. Çünkü, mevcut durumda sigorta şirketleri için başka çare gözükmüyor.

Sayıları 16.000 lere ulaşan acenteler, bu gelişmeler karşısında ne yapmalılar?

Değişime ayak uydurmalı, daha büyük sermayeler ile daha yoğun teknoloji kullanımına geçmeliler. Sigorta şirketleri ile “komisyon” kavgası ile zaman geçirmeksizin, kendi içlerinde konsolidasyonlara başlamalı, güçlerini (sermaye ve know-how) birleştirmeli, hedef segment olarak ta halen yeterince doygunluğa ulaşmamış “Bireysel” müşterilere yönlenmeliler. Bunun içinde emek yoğun yapılarından, teknoloji yoğun yapıya dönmeyi hedeflemeliler.

Sigorta şirketlerinin durumları içinden çıkılmaz bir hal alırken, acentelerin hala eski söylemler ile geleceğe bakışta ısrar etmeleri  sadece ve sadece zaman kaybettirir.

Artık, sigorta şirketi yöneticilerinin hareket alanı kalmadı. Bugün olmasa yarın radikal çözümlerle yeni bir sigorta sektörü içinde bulacağız kendimizi.

“IWC Pilot Top Gun” Saat Almayın. Kırılıyor

Saatleri severim.   İmkanım varsa ve beğendiğim saat olursa alırım.

11.09.2009 tarihinde de, o tarihe kadar bir saat için ödediğim en yüksek tutarı ödeyerek IWC  Pilot Top Gun saat satın aldım. Çok severek te kullandım.

Bir gün, kola takılan her saatin başına gelebileceğini düşündüğüm gibi; kolum ve saatim yanlışlıkla sert bir yere çarptı.  Ve aradan birkaç gün geçti, iş yerinde bir toplantı ortasında ve durduk yerde kolumdaki saat yerinden fırladı ve düştü.

Baktım ki seramikten yapıldığını, sonradan öğrendiğim, dış kaplaması kırılmış.

Kol saati kullanıp ta yanlışlıkla bir yere çarpmadım diyeniniz var mı?

Saat ufak bir çarpma ile kırılır mı? Öyle olsa kimsenin kolunda saat kalmaz.

Kırıldı.

          

 

 

 

 

Bu kadar değerli bir saatin sadece “marka” satmayacağını, aynı zamanda “dayanıklılık ve satış sonrası servis” te sağlayacağını düşündüğüm için çok önemsemedim. Çünkü saat arızasını-sorununu ilk defa yaşamıyordum; ama hiç aşağıdaki gibi bir süreç yaşamadım.

Seramik çerçevesi kırılan saatimi, Nişantaşı’nda IWC servisine götürdüm.

Anladığım kadarı ile sadece benim IWC Pilot Top Gun kol saatim kırılmamış, doldurdukları formlara ve sorularıma verilen yanıtlara bakılınca kırılan aynı marka model saatlerin sayılarının oldukça çok olduğunu anladım. Örneğin; benim saatim kırıldı diyerek servise gittiğim gün, bir başka saat daha kırılmış ve servise gitmiş.

Bu denli çok para ödeyerek aldığım saatimin, bu kadar çabuk kırılgan olduğunu bana satarken söyleyemezler miydi?

Söylemediler.

Saatimi verdim. İsviçreye gönderdiler. Sonra, beni aradılar ve kırılan seramik çerçevemin tamiri için daha önce saat için ödediğim bedelin neredeyse yarısını talep ettiler.

Saatimi çok sevdiğim için ödemesine ödeyeyim ve saatimi kurtarayım ama; yeni seramik çerçevenin bir yere çarpıp kırılmayacağını nasıl bileceğim.

Tam tersine, sonucu zaten biliyorum. Çarpınca kırılıyor.

Her seferinde saat bedelinin yarısı kadar da yeniden tamirat bedeli ödemek gerekiyor. Değişik bir satış stratejisi. Saati sat, kırıldıkça para kazanmaya devam et.

Tamiri istemedim.

Bugün saatimi; “Tamir Edilmeden teslim aldım” notunun altını imzalayarak geri aldım.

IWC yetkilisi; “Size yeni bir saat verme zamanımız gelmiş” dedi.

Ben de; “Evet ama, o saatim, IWC olmayacak.” dedim.

Bir müşteri olarak benim deneyimim: kırılıyor.

 

Gidecek Çok Yol Var

Bloğumda en çok okunan yazının kahramanı Ali, birkaç gündür İstanbul’da. Birlikte yeni bir projenin fizibilitelerine çalışıyoruz.

Dün akşam bir ara internetten bir haber aktardı. “Iphone 5’in yakında piyasaya sürüleceği haberinin ardından, son 40 dakika içinde Apple hisselerinde, 10 milyar USD’lik değer artışı olmuş” dedi. Bu değer artışı ile Apple’ın toplam değeri 670 milyar USD’ne ulaşmış.

Yanlış okumadınız 40 dakikada 10 milyar USD değer artışı ve neredeyse Türkiye GSMH’na yakın (2011 Türkiye 772 mia USD)  bir şirket değeri.

Birden 2000 yılında ABD’de katıldığım bir seminerde, katılımcıların çalıştıkları şirketlerin cirolarını söylerlerken yaşadığım şaşkınlık geldi aklıma. 100 e yakın katılımcı cirolarını hep “milyar USD” şeklinde telafuz ettikten sonra, sıra bana gelmişti ve biraz utana sıkıla şirketimiz cirosunu söyleyebilmiştim.

Çünkü; yoğun çalışmalarımıza karşılık, o zaman için %3 Pazar payı olan şirketimizin cirosu 150-200 milyon USD idi.

Aynı sevimsiz durumu, daha sonra çalıştığım uluslararası şirketin bölgesel toplantılarında da çok yaşadım.

Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen katılımcıların, ülkelerindeki ciro rakamları hep milyar USD’lerde iken; biz kendimize göre başarılı bulduğumuz performansımızı dile getirmeye çekiniyorduk. Çünkü rakamlar oralardaki bir Bölge’nin rakamlarına bile ulaşmıyordu.

Her ne kadar, günlük hayatımızda çok önemli konularla uğraşıyoruz ve şirketlerimize ciddi paralar kazandırıyoruz diye düşünsek te; ülke ekonomisi ve lokal şirketler olarak henüz rakamlarımız çok küçük.

Bardağın boş tarafı böyle, dolu tarafı ise daha gidecek çok yol, yapacak çok iş olması. Yeter ki o ufuklarla çalışalım, ezberleri bozalım ve farklılık arayalım.

Apple 40 dakikada 10 milyar USD’lik değer artışına  nasıl ulaşıyor?

Farklılık ve yaratıcılıkla.

Mutluluk

Bazen uzun zaman aynı kurumda çalışabilen insanlara gıpta ile bakıyorum.

Seçtiğim sektörden mi, yoksa kişiliğimden mi bilmiyorum; benim yeni başlangıçlarım ve doğal olarak ta bitirişlerim sıkça oluyor.

Bunlardan bir tanesi daha sonlandı.

www.sigortadukkanim.com satıldı.

Heyecanlı bir başlangıç, çok güzel anılar ve güzel bir çıkış.

Başlangıçlar, bitişler derken hayat ta hızla geçiyor. Galiba hayatı güzel veya heyecanlı kılanlar da bu başlangıç ve bitişler. Elbette; süreçte oluşan ritüeller ve alışkanlıklar.

Bu açıdan bakınca da insan hayattan ne bekliyor? Neyi arıyor? Soruları takılıyor aklıma.

Sizce ne arar?

Bence doğru cevap: Mutluluk.

Çevrenize şöyle bir bakın ne kadar yaşlı olursa olsun insanlar çocukça şeyler yapmaktan mutlu oluyorlar.

İnsanların yaşam enerjilerine bakın hep kendilerince ve kendilerini mutlu edecek şeylere yöneliyorlar.

Bu yazıyı yazarken TV de milli maç var. 40-50.000 kişi o stadta ve milyonlar tv karşısında ne arıyorlar ki?

Aradığınız mutluluğu hep bulmanız dileği ile.