Yeni Bir Pazar Oluşuyor

Bugün bir oto eksperi arkadaş ile sohbet ettik.  Sektördeki gelişmeleri konuşurken, bugüne kadar dikkat etmediğim bir konudan bahsetti.

Son dönemde sigorta şirketleri oto kasko ve trafik poliçelerinde hasarsız araçlara çok cazip prim teklifleri verirlerken, hasarlı araçlara da bunun tam tersi yüksek fiyat uygulamaya, daha fazla dikkat eder oldular.

Yani poliçenin hasarsız olmasının bir sonraki sene yenilemelerde avantajı yüksek oluyor. Buna karşılık hasar yapan araçlar için izleyen sene yüksek prim bedelleri ödenmesi gerekiyor.

Bütün Dünya’da benzer uygulamalar var.

Söz konusu uygulamanın yaygınlaşmasının kazaya karışan araç sürücülerinin davranışlarına da etkileri olmuş.

Şöyle ki; eğer gerçekleşen maddi hasar tutarı ufak rakamlara onarılabilecek gibi ise ve/veya bu tutar izleyen sene primdeki artıştan daha ufak rakamlarda ise, kusurlu taraf hasarın tazminini sigorta şirketine bildirmeyip, kendisi tazmin yoluna gidiyormuş.

Bence amacına uygun bir uygulamaya dönüş olmuş.  “İnsan ekonomiktir” iktisadi tanımına da uyan bir uygulama.

Elbette, bunun istatistiksel yansımaları biraz değişik olacaktır. Bu seneden itibaren ortalama hasar rakamları daha yüksek gözükecektir. (Küçük hasarlar ihbar edilmeyip, müşteri tarafından karşılanacağı için.)  Hasar sayısında ise adetsel olarak bir azalma gerçekleşecektir.

İhbar edilmeyen küçük hasarların sektör sonuçlarına yansımaları olumlu olacaktır. Bununla birlikte, bu tarz hasarların onarımı için yepyeni bir “alt pazar” ortaya çıkacaktır.

Kendine Güven

Nedense “kendine güven” tabirinin  ingilizce yazılışı ve okunuşu bana hep sempatik gelmiştir.  “Self confidence”

Kendine güven hayatın zorluklarına karşın, kendine saygı keyfiyeti olarak tanımlanabiliyor.

Kendine güven ile ilgili kötü haber, bunu başarmak uzun ve zorlu bir süreç gerektiriyor. İyi haber ise, kendine güven uygulama ile öğrenilebiliyor ve hatta bir adım ileri gidilirse, mükemmellik için kişisel bir taahhüt haline geliyor.

Bugün bir kahve sohbeti sırasında  iş/işyeri değiştiren arkadaşlarımdan bir tanesi, yeni iş yeri ve görevinde neler yapılması gerektiği ile ilgili fikirlerimi almak istedi.

İlk yorumum, “kendin gibi ol” oldu.

“Ekipteki istisnasız herkes, kendi gibi olmayanı hemen anlar ve içten olmamak yönetimde ve ilişkilerde en büyük zaafı yaratır.” Dedim.

İş hayatında, insanların başarılarına katkısı olur düşüncesi ile büründükleri, belki de bir rol modelin etkisi ile bir başka kişilik oluşabiliyor. Bu kimlik süreç içinde gerçek kimlikle çatışır hale gelebiliyor.

Kişilik çatışması önce kabuğunu aldığı insanı zorlamaya başlıyor ve zamanla da iş ortamında güvensizlik ve karmaşa yaratabiliyor.

Sanıyorum, kişilik zayıflıklarını saklamaya dönük bir maske bu.

Zaafları saklamaya çalışmak ve bunun için bir maske takmak  yerine olduğun gibi davranmak ve zaaflarla barışık yaşamaya çalışmak sadece kendimize güveni artırmakla kalmıyor, söz konusu kişiyi “sempatik” te kılıyor. Çünkü, insanın insan olmaktan kaynaklı zaafları var ve onları saklamaya çalışmamak diğer insanlara sıcak ve samimi geliyor.

Maske takmak, farklı bir kişiliğe bürünmek biraz insanın kendine güven azlığından ve biraz da kendisine” yeni bir marka yaratmak isteğinden” kaynaklanabiliyor.

Galiba işin özü “kendine güven” de yatıyor.

Kendisine güvenmeyen insanla hiç birlikte çalıştınız mı?

  • Kendi yaptıklarından emin olmadığı için, başkalarının yaptıklarına da güven duymayan,
  • Hiçbir şeyi beğenmemeyi bir yönetim tarzı olarak, sanki iyi bir şeymiş gibi kendisine görev edinen,
  • Çevresini sürekli kritik eden.
  • Çevredeki her şey kötü olduğu için kendi yaptıklarını aşırı önemseyen, sahte bir megalomanlık sıfatını yüklenen,
  • İçerikten çok, şekillerle ilgilenen,
  • Kendi gibi olmayan, kendi gibi olmadığının çevresindeki herkes tarafından kısa zamanda anlaşılacağını fark etmeyecek derecede farklı bir dünyada yaşayan,

tarzda insanlar.

Sonuç ne mi oluyor?

Eğer bu kişi yönetici ise ekip kısa zamanda çözümü buluyor. Doğru yanlış her değerlendirmede; “siz bilirsiniz”, “siz nasıl isterseniz öyle yapalım”, diyerek, yöneticinin yanılgılara düşmesini engellemeye çalışmıyorlar. Organizasyon içi oto-denetim mekanizması çalışmıyor.

Siz kendiniz gibi olun. Zaaflarınızla birlikte yaşayarak sempatik olmaya ve fakat kendinize güvenmeye devam edin.

Bence doğrusu bu…

Merge, Join, Specialize, or Leave

After the acquisition of Yapi Kredi Sigorta by Allianz, the total production of the top four players of the market has reached TL 8.604.417.014 with a total market share of 50.27% as of 31.12.2012.

4 şirket png

As of 31.12.2012, the total market share of Health, Motor Own Damage and Motor Third Party Liability has reached 59.54% out of all non-life LoB’s.

4 büyük png

The total premium production of these three LoB’s was TL 10.707.942.789, whereas the premium production of the top four in these three LoB’s was TL 5.896.692.974 (55%).

Being outside of these three LoB’s whose profitability problems still continue and which constitute almost 60% of the insurance market will mean to try to take share in the remaining 40% of the cake.

When you look at the new structuring in the market, it is becoming ever harder for the companies to survive, earn money or make business for the companies whose market share is 3% or below.

What needs to be done can be listed as:

1-      Merging of medium and small sized companies with each other,

2-      Joining the larger players,

3-      Focusing on specific products or distribution channels in order to reach profitabilities comparable to their sizes,

4-      Leave the Turkish insurance market before suffering larger losses.

Birleş, Katıl, Uzmanlaş veya Çekil

Allianz Sigorta A.Ş.’nin Yapı Kredi Sigorta A.Ş.’ni satın almasının ardından sektörün ilk dört oyuncusunun toplam prim üretim rakamları 31.1.22012 itibariyle 8.604.417.014 TL’ne ve pazar payları %50.27 ye ulaşmıştır.

4 şirket

31.12.2012 itibari ile sektörümüzde Hastalık Sağlık, Kara Araçları ve Kara Araçları Sorumluluk branşlarının tüm branşlar içerisindeki payı %59.54 gerçekleşmiştir.

3 branş

Bu üç branşın prim  toplamı 10.707.942.789 TL ve  ilk dört firmanın bu branşlardaki toplam üretim rakamı ise 5.896.692.974 TL olarak gerçekleşmiştir. (%55)

Sigortacılık sektör büyüklüğünün neredeyse %60’ını oluşturan ancak, karlılık sorunu devam eden bu üç branşta olmamak demek, kalan %40’lık pastadan pay almaya çalışmak demektir.

Sektörün yeni yapılanmasındaki gidişe bakıldığında pazar payları %3 ve altında olan firmaların hayatta kalabilmeleri, para kazanıp iş yapabilmeleri giderek daha zorlaşmaktadır.

Yapılabilecekler:

1-      Orta ve küçük ölçekli firmaların kendi aralarında birleşmeleri,

2-      Büyük oyuncuların bünyelerine katılmaları,

3-      Ölçeklerine göre karlılığa ulaşabilmek için spesifik ürünlere ve/veya dağıtım kanallarına odaklanmaları.

4-      Türk sigorta pazarından daha fazla zarar etmeden çekilmeleri,

Şeklinde sıralanabilir.

Sigorta Şirketlerinin Sosyal Medya Karnesi

www.sigortadukkanim.com ‘u hayata geçirmeden hemen önce (Şubat 2011), yaptığımız İngiltere ziyareti için hazırladığımız sunumda, Türkiye’de internet penetrasyonunun (internet kullanıcısı /nüfus) %38 lerde olduğu bilgisine ulaşmıştık.

Yaptığımız görüşmelerde online sigortacılık yapan dev bütçeli şirketlerin, hangi ülkeye yatırım yapacakları kararını; “Penetrasyon oranı %50 ve üstünde olma” kriterine göre verdiklerini öğrenmiştik.

Ulaştığım en son IAB, BKM raporuna göre;

-Türkiye’de internet kullanıcı sayısı 35 milyona ve penetrasyon %47.2’ye yükselmiş.

Yani yatırım için gereken ilk eleme çıtasını geçmeye az kaldı.

Yine aynı raporda;

-Türkiye’de 32 milyon facebook hesabı olduğu ve 9 milyon twitter hesabı olduğu, bilgilerine de ulaştım.

Yani sosyal medya, nüfusumuzun neredeyse yarısı tarafından kullanılıyor.

Ben de, “Sigorta şirketlerimizin sosyal medya kullanım karnesi nasıldır?”  merak ettim.

İşte şirketlerimizin 5 Nisan 2013 itibariyle facebook ve twitter karnesi;

Sosyal Medya Karnesi paint

Not:Sosyal Medya: “Çift taraflı ve eş zamanlı bilgi paylaşımını sağlayan medya sistemidir.” Şeklinde tanımlanıyor.

Ne Mutlu Fenerliyim Diyene…

Hafta sonu çocuklar ile Kızıltoprak’taki THY satış ofisine giderken, hangi çocuk filmine gidelim tartışmaları yapıyorduk ki, Fenerbahçe Stadı’nın çevresinde toplanan taraftarları gördük ve uzun zamandır yapmadığımız bir şey yapıp, o anda oy birliği ile Fenerbahçe maçına gitmeye karar verdik.

1.5 yaşından itibaren her iki çocuğumla birlikte maçlara giderdik. Ama hep iki kişi.

Son iki yıldır maçlara gitmiyorduk. Uzun bir aradan sonra ve sanırım ilk defa, iki çocuğum ile birlikte gittik.

Oğlumun üzerinde o günkü maçta rakibimiz olan Akhisar sporun renklerinde bir eşofman üstü olduğu için önce Fenerium’a gidip üzerimize Fenerbahçe kıyafetleri aldık.

İlk defa duyduğu sloganları, ikinci tekrarda dillendiren ve var gücü ile bağıran oğlum, maç ortasında “Baba ben büyüyünce futbolcu olacağım” dedi ki, çok hoşuma gitti.

Yan tarafımızda oturan orta yaşlı beylerin çocuklara kuruyemiş ikram etmesi, önde oğlu ile maça gelmiş beyefendinin üçümüzün fotoğrafını çekmesi tribünde, tam önümüzde çizgiyi geçen topun gol verilmemesi ve fakat daha sonra atılan iki gol ise sahada bizlere heyecan verdi.

Kadıköy-20130331-00142

Bugün akşam, Lazio (çeyrek finallere kadar yenilgisiz gelen) takımını iki sıfır yenen Fenerbahçe ile gurur duydum. Umarım ve gönülden dilerim ki yarı finalde de ve hatta finalde de takımımızı izleme fırsatımız olsun.

Ne mutlu Fenerliyim diyene…

Which Insurance Company was Acquired, at What Price in Turkey?

There is a new excitement in the insurance sector with the acquisition of Yapı Kredi Sigorta A.Ş. by Allianz Sigorta A.Ş.

On the one hand, the discussions on Should one invest in this sector? Is it too late to invest? have surfaced again, while on the other hand, we have frequently started to hear rumours about insurance companies who are planning to sell / have started working on selling their operatiıons in Turkey.

So, I wanted to list the figures on insurance company acquisitions which are concentrated around the period 2006/2007.

Şİrket çarpan

 

Notes:

  • Life and pension company acquisitions are not included.
  • EURO (EUR) as a currency has been taken into account as at annual average TL conversion rate in which the acquisition took place.
  • I have obtained the figures from several sources; if there is some information that I am not aware of and/or a different figure, I can make the correction when you share the related document/information.
  • The figures in the study are composed of the “initial acquisition prices” of the companies, and do not take into account additional share acquisitions which took place in some cases.
  • In the case of some insurance company acquisition values, their bank distribution agreements have also been effective. The durations and figures in these cases differ from each other.
  • I wıould like to thank Ali Demir for his contribution on this study.