Çalışan Memnuniyeti

Yurt dışında ziyaret ettiğim sigorta şirketlerinin bir tanesinde, Çalışan Memnuniyetini artırmak amacıyla gerçekleştirilen bir uygulamadan çok etkilenmiştim.

Şirket çalışanlara anket yapmış ve “iş yerinde mutluluklarını artıracak neler yapabiliriz?” diye sormuş. Çıkan sonuçlardan bir tanesi: “haftanın bir günü çalışanların şirkete çocuklarını da getirebilmeleri”, talebi olmuş.

Böyle bir talebe nasıl yanıt verilir?

Klasik bakış, “Hayır mümkün değil olmaz.” der. Ancak, bu şirket talebi kabul etmiş. Her hafta bir gün çalışanlar 5-18 yaş arasındaki çocuklarını şirkete getirebiliyor. Şirket binasının tam ortasında ve çalışanların çalışma alanlarından görebilecekleri şekilde, çocuklar için özel bir alan oluşturulmuş. Bu alanda kütüphane, çeşitli yiyecekler, küçük çocuklar için bir oyun alanı kurulmuş.  2-3 çocuk bakım uzmanı çocuklara refakat ediyor.

Haftanın bir günü, tam gün veya yarım gün çocuklarınızla birlikte işe gidiyorsunuz. Onlar zaman geçiriyor ve siz birlikte olmanın mutluluğu ile çalışıyorsunuz. Güzel değil mi?

Türkiye’de sigorta şirketlerinde 31.12.2012 itibariyle itibari ile;  6.280 kadın, 5.496 erkek olmak üzere toplam 11.776 kişi  çalışmaktadır. Nüfusumuzun yaş ortalaması 29. Yani anne baba olma oranı çok yüksek. Diğer dönemlerde okul var ancak, özellikle yaz tatili döneminde çocuklar anne babaları ile daha fazla zaman geçirmek istiyorlar ve evde oyalanmaları çok zor. Gerçekten çalışana değer veriliyorsa bu tip uygulamalar ile ülkeye ve farklı sektörlere örnek olunamaz mı?

Her şey sadece ay sonlarında maaş bordrosuna yansıyan maaş olmamalı.

Ya Tam Hizmet, Ya Da …

“Orta üstü sınıf bir araba kullanıyorsunuz. Satış kanalı (acente, broker, banka vb.) dışında, daha önce hiç sigorta şirketi ile temasınız olmamış. Şimdi, bir hasarınız olmuş ve size hasar tamirat süresince kullanmak üzere bir ikame araç vermişler.

Araç sigara kokuyor. Yazın ortasında yağan yağmurda silecekleri çalışmıyor. Üstelik sizin aracın alt segmentinde bir araç. Sürüşte yoldan çıkacakmış hissi yaşıyorsunuz.”

İkame aracı sektörümüzde ya asistans firmaları veya çalışılan özel servisler veriyorlar. Ancak, yukarıda yaşanmış gerçek hikayede sizce müşteri, “Aracı kendisine kimin verdiğini düşünüyor?”

Sigorta şirketi.

Daha önce hasar servisi almamış bu müşteriye, aracının hasarını ne kadar iyi tamir ederseniz edin, nasıl bir mesaj verdiniz?

Otomobil satıcıları yeni bir araç çıkardıklarında müşterilerini çekilişler ve ödüller vaad ederek test sürüşüne davet ediyorlar. Buna pazarlamada “Experimental Marketing” (Deneysel Pazarlama) adı veriliyor.

Sizce sigorta şirketlerinin ikame araçlarda doğru müşteriye, doğru segmentte olmayan araç vermeleri, temiz olmayan, düzenli bakımı yapılmayan araç vermeleri, nasıl bir deneysel pazarlama sonucu doğurur?

Denebilir ki, motor branşlarında zarar etmekten kendimize gelemedik. Bir de hasarlı müşteriyi mi mutlu edelim?

Ancak, Türkiye’de kasko poliçesi alan her iki müşteriden bir tanesi hasar yapıyor. Doğru servisi denemelerini sağlamazsanız, olmayın bu branşta daha iyi.

Ya doğrusunu yapın, ya da hiç yapmayın.

İtalyan İşi

Olaylara, firmalara ve insanlara sadece olumsuz açıdan bakmayı doğru bulmam. İyi olana hakkını vermek lazım ve hatta kötü olandan daha fazla anlatmak lazım ki, kötüler de nasıl iyi olunacağını görsünler.

2008 yılında Casa mobilya firmasından çok beğenerek İtalyan CIACCI markalı bir yatak odası takımı aldık. Dedelerimizin, ninelerimizin prinç yatak takımlarının modernize edilmiş hali olduğu için olsa gerek, güzel tasarımının yanında nostaljik de bulduk ve aldık. Evimize kattığı sıcaklığı çok sevdik.

İki-üç hafta önce yatağın köşe dirseklerinden birisi kırıldı.IMG_1561

Döküm ve özgün bir parça olduğundan, kırık dirseği aldım ve Kızıltoprak’taki Casa mağazasına gittim. Mağaza yetkilisi; “Artık ithal ürünler satmadıklarını ve dönem itibariyle tatil sezonuna rastlayacağından, imalatçı firmadan kırılan parçanın yenisinin gelmesinin birkaç ay sürebileceğini”  ifade edince; imalatçı İtalyan CIACCI firmasının mail ve telefon numaralarını aldım ve mağazadan ayrıldım.

IMG_1560

Buradan sonrası bana çok ilginç geldi…

8 Temmuz günü  CIACCI firmasına, kırılan parçanın fotoğrafı ile birlikte, sorunumu anlatan ve mümkünse kırılan parçanın yenisini kendilerinden bedeli karşılığında almak istediğimi, ifade ettiğim bir mail gönderdim.

12 Temmuz günü, olmasına çok alışık olduğum bir hizmet (sizlik) örneği daha yaşadığım düşüncesine kapılarak eve döndüm.  Firmanın hiç olmaz ise nezaketen, “Mailinizi aldık, ancak…” diye başlayan bir cevap bile göndermemiş olmasına kızgındım.

Bir de ne göreyim?

Evde bir küçük kurye kutusu. Gönderen: CIACCI/İtalya ve içinde kırılan dirsekten bir değil, iki tane (sağ ve sol)…

Koca bir yatak odası takımı küçücük bir parça yüzünden evde demonte vaziyette beklerken, kendimize yeni çareler (yenisini mi alsak, kırık parçayı tornacıya mı yaptırsak vb. gibi) ararken, gelen parçaları görünce yaşadığım mutluluğu anlatamam.

Ben daha yanıt beklerken, parça İtalya’dan geldi. Hani bir reklam kuşağı dönüyor ya; “Az laf, çok iş.”

Hemen bir teşekkür maili  yazdım… Mutluluğum paylaşmakla azalmadı, bir de blog yazısı yazmak istedim. Bravo CIACCI.

http://www.ciacci.com/

Teşekkür Ederim

Blog yazmaya 2011 üçüncü çeyreğinde başladım.

Başlama nedenim, www.sigortadukkanim.com ‘u destekleyecek bir “CEO Blog” oluşturulmasının faydalı olacağı yönünde, tanıtım ajansımızca  yapılan tavsiye idi. İşler biraz oturup, kendi kendini devam ettirmeye başladığında bu defa ofiste kalma sürem artmıştı ve de yazmak istediğim çok şey vardı.

Uzun bir süre her gün bir yazı post ettim (post etmek blog’çular arasında kullanılan bir terminoloji). Sonra baktım ki işi gücü bırakıp, bugün ne yazsam? diye düşünerek, kendimi rakamlar, haberler içinde kaybetmişim.

Sonra haftada bir yazı yazmaya karar verdim.

Ekim 2011 de yeni şirketimizin lansmanı için reklam ajansı ile görüştüğümüzde, tanıtımda en etkili yöntemlerden bir tanesinin de sigorta sektöründe yazı yazan blog’çular aracılığı ile yapılacak tanıtım olduğu söylendi. Ancak o dönemde sigorta sektöründe ciddi blog yazan yoktu, ya da biz bulamadık. İlklerden birisi olmak güzel bir hedefti.

Zamanla blog post ediyor olmamın amacı değişti, özellikle www.sigortadukkanim.com ’un satılmasının ardından artık işin ticari amacı kalmamıştı. Bu kez de haftada bir yazı yazmayınca bir eksiklik hissetmeye başladım.

Neredeyse iki senedir yazı yazıyorum. Bu hafta tatilden yeni döndüm, ekran başına oturdum ve www.ertugrulbul.com ne yapmış, birilerinin işine yaramış mı diye değerlendirme yapmaya karar verdim.

  • Bugüne kadar 241 yazı post etmişim.
  • Yazılarım toplam 64.696 defa okunmuş ve toplam 102 yorum yapılmış.
  • En çok okunan yazım; Çok sevdiğim arkadaşım Ali için yazdığım ve  2.143 defa okunan  “En Doğrusunu Ali mi Yaptı?” olurken, geçtiğimiz yıl kaybettiğim babamın, sağlık serüvenini yazdığım “Sağlığınıza Dikkat”  ikinci en fazla okunan yazım olmuş.

Bloğumu sigortacılık konusunda konumlandırmak isterken en çok okunan yazıların sigortacılık dışında olmasını nasıl karşılamalıyım bilmiyorum:))

Teşekkür ederim.

Kıta Avrupası’nın Batı Ucu: Santiago de Compostela

Bir kaç ay önce, THY Wingo Fırsatlarında gidiş geliş 99 EUR diye kampanyayı görünce, Santiago de Compostela diye bir yerin varlığından haberdar olduk.  Avrupa’nın en bol ve çeşitli deniz ürünlerine sahip olduğunu, tapasları,  peynirleri ve beyaz şarapları ile de ünlü olduğunu da duyunca, gitmeye karar verdik.

Nüfusu 96.000 kişi. İspanya’nın kuzey batısında ve Galiçya Özerk Bölgesi’nin başkentliğini yapıyor. THY 21 Mayıs 2013’den bu yana, direkt uçuş gerçekleştiyor. Yolculuk giderken  yaklaşık 4 saat 50 dakika ve gelirken 4 saat sürüyor. Hava alanı şehir merkezinden 9 km uzaklıkta ve belediye otobüsleri kişi başı 4,5 EUR’ya her yarım saatte bir sefer yapıyorlar. (Taksi yaklaşık 20 EUR).

Atlantik Okyanusuna çok yakın. Bizim tarihi yarımadaya benzer şekilde yeni şehrin ortasında tarihi bir şehir var. Meydanda, aşağı yukarı tüm Avrupa şehirlerinde olduğu gibi, bir Katedral (Saint James Cathedral) var.  Hrıstiyanlar için kutsal bir mekan. Ellerinde asalar (ucuna midye kabuğu takılı) ile yüzlerce, binlerce insan, dünyanın her yerinden buraya “Saint James Yolu” denilen bir güzergahta yürüyüş yapmaya geliyorlar.

Santiago1a

Booking.com’dan yaptığımız otel rezervasyonu da fiyat-eder dengesi açısından süperdi. “San Francisco Hotel Monumento.” Tarihi bir bina, abartıya kaçılmadan çok güzel restore edilip otel haline getirilmiş. Kaldığımız süre içerisinde birkaç düğün törenine ve kongre toplantılarına şahit olduk.

Anladığımız kadarı ile nüfus küçük olduğu için herkes birbirini tanıyor. Düğün kıyafetlerinde, özellikle kadın tören-düğün kıyafetlerindeki 1960-1970 yıllarından kalma modanın devam ediyor olması şaşırtıcı idi.

İlk gün, Türkçe konuştuğumuzu duyan “Cuma” isminde bir Türkiyeli ile sohbet ettik. Yaklaşık 6 senedir bu şehirde yaşadığını ve 60 kişilik Türkiyeli’nin kentte yaşadığını ve genellikle Dönercilik yaptıklarını anlattı. Gerçekten de sadece Santiago de Compostela’da değil, günü birlik ziyaret ettiğimiz 60-70 km uzaklıktaki La Coruna şehrinde de Döner lokantaları gördük.

santiago5a

La Coruna, kuzeyde ve Atlantik Okyanusu kıyısında. Compostela’dan hızlı tren seferleri var. Kişi başı 7 EUR. 30 dakikalık bir yolculukla ulaşılabiliyor. Karayolu da araç kullanmak için çok uygun. Ancak, anladığım kadarı ile sürekli radar kontrolü var ve hız limitlerine uyum konusuna azami dikkat etmenizi öneririm. Nüfus ve coğrafi alan olarak Compostela’dan daha büyük. En değişik kısmı, şehrin içerisinden Okyanus’ta yüzme imkanınız var. Yüzme derken kocaman bir sahil ve ancak soğuk, dalgalı bir suda yüzmekten bahsediyorum.  Aslında insanlar kıyıdan biraz ileri doğru yürüyüp geri geliyorlar. Dalgalar o kadar sert ki yüzme imkanı pek yok, sadece suya girip, yürüyüp, güneşlenmek mümkün. Ben denedim:))

Compostela’da sürekli açık bir Pazar kuruluyor. Burada taze deniz ürünleri (taze ne demek anladım, neredeyse hepsi hala hareket halinde), et, peynir, sebze ürünleri satılıyor. Hemen dışında varillerin üzerinde servis yapılan ve ahtapot, midye, razor clam (ustura midye), barnacles ve benzeri deniz ürünleri ile muhtelif lokantalardaki geleneksel tapas lezzetlerini tatmak mümkün. Peynirlerini de unutmayalım hele Prestes çeşidini mutlaka tadın, derim.

santiago6a

Barnacles çok yaygın ve değişik bir deniz ürünü. Okyanusta kayalardan ve gel-git’ler sırasında sökülerek, zorlukla toplanıyormuş. Toplanması zor olduğundan pahalı. Tırnak şeklinde ve içindeki kısmı yeniliyor.  Değişik bir tecrübe. Bölgede çok yaygın ve sevilen bir ürün. Görüntüsü hariç, tadı güzel.

Compostela’da biri şehir içinde diğeri 40 km dışarıda iki adet Michelin yıldızlı retaurant var.

Şehir içinde gayda seslerini duyan bir arkadaşımız, internette arayınca Kelt’lerin bu bölgede yaşadıklarından ve tarihte bizim Karadeniz Bölgesi’nde de Kelt ırkının yaşadığını anlattığında, Gayda çalan kişinin üzerindeki folklor kıyafeti ile  Tulum çalan Karadenizli kıyafetlerindeki benzerlikler bana  anlamlı geldi.

Bu arada 30 Haziran Pazar günü bir bayram kutluyorlar. Geleneksel kıyafetleri ve flamaları ile bütün şehir meydana akıyor. Elbette müzik eşliğinde. Sokak çalgıcıları ve hatta orkestraları her yerde. Örnek saat 24:00 de meydanda bir orkestra lokal müzik çalarken, çevrelerinde dans eden insanları  izlemek hoş.

santiago2a

İnsanları sıcak, güler yüzlü, sosyal, sohbeti seviyorlar. Türkiye’ye gelmeyeni neredeyse yok. Bir iki günü “La Coruna’da geçirilmek” kaydı ile keyifli bir tatil istiyorsanız gidin. Biz tatlı hatıralar ile ayrıldık.