Uyuyan Sütün Peynire Yolculuğu (Konuk Yazar: Nurcan Kaya)

Güneşin, sıcaklığını  nazlanarak dünyaya saldığı, yayla rüzgarlarının hafifçe estiği bir sonbahar günü koyun ve keçilerini otlatmakta olan Orta Asyalı göçebe çoban, obadan epey uzaklaşmış. Akşamüzeri rüzgar şiddetlenip yağmur bastırınca, canından ayrı düşünmediği hayvanlarıyla birlikte büyükçe bir mağaraya sığınmış. Rivayet odur ki; dünyanın en lezzetli, en çeşitli yiyeceklerinden olan PEYNİR,  o Orta Asyalı göçebe çobanın sağdığı sütleri saklamak için kestiği koyunun işkembesini kullanmasıyla ortaya çıkmış.

Bugün sadece İngitere’de 700 çeşit peynir var. Ünlü Fransız Generali ve siyaset adamı De Gaulle bir konuşmasında “256 çeşit peyniri olan bir ülkeyi nasıl yönetebilirsiniz ki?” diyerek ülkesindeki sorunların ve lezzetlerin çeşitliliğini eşleştirmişti. En çok beyaz, kaşar, tulum olarak bilinse de ülkemizde 30 kadar peynir çeşidi biliniyor, yapılıyor.

Nasıl oldu, ilk kimler yaptı, sonrasında kimler çeşitlendirdi, şimdilerde kimler emek veriyorsa hepsine minnettarım. Çünkü ben bir “peynir aşığı”yım. Sadece ekmek-peynir, hele hele simit-peynirle günler geçirebilirim. Kahvaltıyı peynirsiz düşünmem, böreğin poğaçanın peynirlisini severim. Alışveriş sepetimin “olmazsa olmazı”dır. Böyle olunca da evde peynir yapımına girişmem çok da sürpriz olmadı beni tanıyanlara. Henüz yolun başındayım ama çok sevdim. Bir mucize sanki. Biraz özen, biraz sabır ve tabii sevgiyle o taptaze süt ‘uyuyor’ ve bambaşka bir lezzet olarak yeniden doğuyor yapanın ellerine.

Bilinmeyen kocaman bir dünyaydı ilk başta. O kadar çok çeşit, birbirinden o kadar farklı tadlar… Yapabilir miyim düşüncesi… Ama ilk peynirimin  “telemesi”ni konrol için tencereyi açtığımda yaşadığım o heyecan belki de sabah işkembedeki sütü boşaltmak isteyen ama katı bir maddeyle karşılaşan Orta Asyalı çobanla eşdeğerdi.

Peynirin bu kadar çok çeşidinin olması sütün türü, sütü ayrıştırmak için kullanılan kültür ve mayalar, olgunlaştırma süresi –Bu işin sabır aşaması. Bir kaşar için en az bir ay gauda için 5-6 ay nasıl beklerim ben?- ve eklenen aromalar… Bu işi öğrendiğim hocamla birlikte yaptığımız kaşar, gauda, bitki aromalı taze peynirler şimdilik dolapta olgunlaşmayı bekliyor. Ben evde taze peynir yapma ve evin yakınından geçen herkese tattırma aşamasındayım.

Lezzetli bir beyaz peynir, taze sağılmış inek, keçi ya da koyun sütünden yapılıyor. Tek tek ya da birbirleriyle  karıştırılmış olarak. Yedi litre inek, beş kilogram keçi sütünden bir kilo peynir elde ediliyor. Sağlık açısından dikkat edilmesi gereken en önemli husus sütün pastorizasyonu. Peynir yapımına uygun bir şekilde pastorize edilmek istenen çiğ süt 70 dereceye kadar ısıtılıyor. Bir saat bu ısıda kalması sağlandıktan sonra soğumaya bırakılıyor. Buradan da görülüyor ki, evde peynir yapmak için gerekli olan en önemli araç bir “gıda termometresi”. Uygun bir şekilde yapılan pastorizasyon sütte bulunması olası başta brusella olmak üzere çeşitli hastalıklara yol açan mikroorganizmaların yok olmasını sağlıyor. Aman evde, doğal peynir yapacağım diye sağlığımızdan olmayalım.   Sıcaklığı 30-32 dereceye inince süte kültür ve maya ekleniyor. Yeterli süre bekleyen ve olgunlaşan süt “teleme” haline gelince, size temiz bir tülbentten suyunu süzüp, katılaşmasını beklemek kalıyor. Sonrasında da afiyetle yemek.

Yeni nesil peynir sevdalıları olan bizler eczaneden alıyoruz ama bizim köyün yaşlı, bilge kadınları maya için enginar bitkisinin iç kısmındaki mor renkli püskülleri kullanıyorlar. Geceden ıslatılıp, sabah süzülen enginar suyu peynire öyle bir tad öyle bir koku katıyor ki, şaşkınlığını gizleyemiyorum. Ve düşünüyorum. Sütünü koyunun işkembesinde saklayan Orta Asya’lı çobandan, köydeki bütün duvar diplerine enginar eken bilge kadınlara gelinceye kadar ne kadar çok insan, ne emekler harcamış,  ne lezzetler katmış bu yolculuğa?

 Uzun yıllar sonra “peynirin lezzet yolculuğu”nu yazanlar daha kimlerden söz edecekler acaba?

 

Acentelerin Şubeleşmesi

Bir dostumuz,  muhasebecilik yaparken, diğer bir ofiste de  iki şirketin sigorta acenteliğini yapıyordu. Muhasebesine baktığı şirketlerin ve ortaklarının, varlıklarını sigortalayarak kendisine gelir yaratıyordu.

Beni aradı.

“Çalıştığı iki sigorta şirketi ile de anlaşmalara son vermiş. Çünkü artık ürettiği gelir, masraflarını karşılamaya yetmiyormuş. Sigorta şirketleri ile küçük ölçekli bir sigorta acentesi olarak çalışmak, ekonomik olmaktan uzaklaştı.” dedi.

Bir gün internette,  bir acentenin, küçük hacimli acentelere “gelin birlikte çalışalım” çağrısını görmüş. Yüz yüze görüşmüşler.

“Ben sizlere çok sayıda şirketin tekliflerini sunabileceğiniz bir teknolojik alt yapı sunayım ve sizi şirketimin bir şubesi haline getireyim siz üretim yapın, geliri bölüşelim.” demiş.

Görüştüğü ve iş hacimleri kendisine yakın pek çok başka küçük ölçekli acente de, şube yapısı altında, bu tarz işbirliğine girmiş.

Arkadaşım, bu tür bir oluşuma nasıl baktığımı merak etmiş ve beni aramış.

Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü, 3-4 sene önce, müşteri menfaatlerinin aleyhine işlediği için, sigorta aracılarının “tali” olarak çalışmalarını katiyetle yasaklayan bir duyuru yayınladı.

Benim hatırladığım kadarıyla temel amaç; birkaç büyük organizasyonun belirli coğrafi bölgelerde, “bir sigorta aracı tekeli” oluşturmalarının önüne geçilmesiydi.

Duyuru ile tali sistemi (bildiğim kadarı ile) tamamen ortadan kalktı.

Ancak, ölçek ekonomisi  sigortacılıkta küçük acentelere yaşama şansı bırakmadı. Daha büyük ölçek altında çalışılabilmesi için eskiden bir ana acente etrafında tali acente adı altında buluşulabiliyor iken artık bu imkan da ortadan kalkmıştı ki, şimdi de şubeleşme ortaya çıktı.

Beni arayan arkadaşıma;

“Bu uygulamanın Dünya’da da bir trend haline geldiğini ve ana acentenin şubeleri şeklindeki örgütlenen yeni ve güçlü  çok uluslu şirketlerin, farklı ülkelerde ortaya çıktığını ve en az iki tanesinin de benzer bir yapılanmayı Türkiye’de gerçekleştirmeye dönük pazar araştırması yaptıklarını bildiğimi ve eğer kendi işleri ile ilgili böyle bir ihtiyaç var ise kurumsal şirketler altında hareket etmenin daha iyi sonuçlar verebileceğini,”

ifade ettim.

Tüm sektörlerde olduğu gibi sigorta aracılarında da ölçek ekonomisi, küçüklerin iş yapmasına artık izin vermiyor. Süreç içerisinde “su yolunu buluyor” ve ihtiyaçlara karşılık gelecek ve mevzuata uygun en uygun çözümler, doğalıyla ortaya çıkıyor.

Ülke içerisinde bu tür yapılanmalar, henüz çok uluslu oyuncular pazara girmeden ortaya çıkar ise, ülkenin elde edeceği gelir; bu tür yapıların henüz gelişmediği ve tek tek küçük acenteler ile oluşturulacak yeni yapılanmalardan elde edilecek gelirden, toplamda daha  yüksek olacaktır.

Bence düzenleyici ve denetleyici kurumların da destekleri ile; küçük ölçekli acentelerde şubeleşme yapısına bir an önce geçilmelidir. Böylece, hem küçük aracıların yok olmasının önüne geçilmeli, hem de pazara yeni girecek çok uluslu büyük oyunculardan daha fazla gelir kişilere ve toplamda ülkeye sağlanmalıdır.