Sigortacılar Baden Baden’de Ne Yapıyor?

Reasürans işi, doğrudan içerisinde değilseniz;  sigorta şirketlerinde bir grup uzmanın ve şirket Genel Müdürlerinin yürüttüğü, ilişki yönetimi, pazarlık becerisi ve şirketin önceki senelerdeki performansına göre, izleyen yılın şartlarının oluşturulduğu “bambaşka bir Dünya’nın” işine benziyordu.

2005 yılında Genel Müdür olduğumda en korktuğum konu idi. Çünkü geçmişte, özellikle iyi sonuçlanmadığına inandığımız reasürans görüşmeleri nedeniyle Genel Müdürümüzü biraz da acımasızca kritik ederdik.

Sigortacıların senelerdir bildiği meşhur toplantılar dizisi vardır. Birisi Monte Carlo, bir diğeri Baden Baden’de her sene düzenlenir. Baden Baden, biraz daha bilineni ve daha iş odaklı olanıdır.

Baden Baden aslında Almanya da, kaplıcalarıyla ünlü, küçük ve yazlık bir kasaba. Sigortacıların toplantıları ile sonbaharda hareketlenip, otellerinde yer kalmıyor. Toplantılar aynı anda 3-4 otel lobisi ve/veya cafe de gerçekleştiriliyor.

Baden Baden toplantılarına bir kere katıldım. O zamanki reasürans yöneticimiz yeniden yapılanmakta olan şirketteki genel heyecanın yansımasıyla, toplantıya çok iyi hazırlık yapmıştı.

3 günde 38 toplantı.

Her bir toplantı 30 dakika sürüyor. Önce 10 dakika siz kim olduğunuzu, ne yapmak istediğinizi ve şirketinizi anlatıyorsunuz. Sonra 10 dakika muhatabınız anlatıyor. Son 10 dakikada yenilemeler hakkında karşılıklı fikirler paylaşılıyor.

O kadar heyecanla ve yorulmak bilmeksizin tüm toplantıları tamamladık ki, böylesi maratonun ardından 2006 yılı yenilemeleri kesinlikle, süper şartlarla yapılacaktı.

Gerçekten, o günün koşullarında  iyi şartlarla (bana göre) yapıldı.

Ancak, gecikmeli de olsa öğrendim ki yenileme görüşmeleri Baden Baden da toplantıya katılanlarla değil, bu toplantılarda aktif yer almayan (artık katılıyor olabilirler) Swiss Re ve de Munich Re ile yapılıyor. Onlarla yaptığınız anlaşmaları diğerleri hisse alarak takip ediyorlar. Onlarla anlaşma yapamazsanız veya istediğiniz şartlarla yapamazsanız, başkaları ile tretelerinizi koruyacak iyi bir anlaşma yapma şansınız yok gibi.

Hele ki ülke olarak lokal Reasürans şirketiniz yoksa… (Neyse ki, Türkiye olarak Milli Re gibi bir şansımız var. Reasürans şirketi olmayan ülkelerdeki lokal sigorta şirketleri ne yapıyor merak ediyorum.)

Böyle bakınca da, Baden Baden sigortacıların senede bir defa stres atıp, ilişki geliştirdikleri ve daralan reasürans pazarında Swiss Re ve Munich Re ile yapılacak pazarlıklara hangi şartlarda başlamaları gerektiğini öğrendikleri toplantı zincirinden başka bir şey değil.

(Yıllık genel treteler dışında iş, branş ve/veya ürün bazında gerçekleştirilecek özel treteler ve de reasürans yöneticileri için zaman/fayda fırsatları sunmasını istisna tutuyorum.)

Reasürans Pazarında, konsalidasyonlar sonucu, oyunun kurallarını belirleyen şirket sayısı sadece iki. Sırf bu nedenle bile Milli Re yi korumak, kollamak lazım. Varlığı lokal şirketlerin diğer devlerle pazarlıklarında çok büyük güç.

Baden Baden mı? Bir daha katılmadım. Katılmayarak ne kaybettiğimi düşünüyorum? Hiçbir şey…

Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler…

Yazının başlığı sizi yanıltmasın, bu yazı ekonomi ile ilgili değil. Çocuklarınızın hayatını yönetip/yönetmeme istegi ile ilgili.

Benim babam, işine gönül vermiş, başarılı bir Astsubay ve annem ev kadını idi. Tek memur maaşı ile 3 çocuk büyüttüler, hepsini okuttular. Ama sanıyorum, Devlet Memuru olmanın getirdiği güven konforu ve/veya çevrelerinde gördükleri kötü sonuçlanan yaşamsal tecrübelerin verdiği endişe ile çocuklarının özellikle iş yaşantılarında her değişikliği endişelenerek karşıladılar.

-1990 yılında Bankacılık okumak için Bankacılık ve Sigortacılık Okuluna gittim. Sigortacılık okumayı seçen 21 kişiden (87 kişi içinde) birisiydim.

Sigortacılık neydi? Kapı kapı dolaşıp, poliçe mi satacaktım. Bankacı olmalıydım. (Hala babam başkalarına, benim ne iş yaptığımı anlatırken Bankacı demeyi tercih ediyor)

Sigortacılığı Seçtim.

-Ziraat Bankası’nda uzman olarak çalıştığım dönemde, bu şekilde çalışarak bankacılığın sadece bir dalını görebileceğimi ve aslında istediğimin bu olmadığını düşünüp, Teftiş Kurulu sınavlarına girmeye karar verdim. 1993 başında Garanti Bankası Teftiş Kuruluna girmeye hak kazandım.

Merkezi İstanbul’daydı. Özel Sektördü. İş Bugün vardı yarın yoktu. Oysa Ziraat Bankası Devlet Bankası idi ve ömür boyu iş garantili gözüküyordu. Niye rahatımı bozuyordum? Gitmemeliydim.

Gittim.

-1998 yılı sonunda, Teftiş Kurulu’nda geçen yaklaşık 6 senenin sonunda Agf Garanti Sigorta A.Ş.’ne Genel Müdür Yardımcısı olarak atanma fırsatı çıktı.

Ne yapacaktım sigortacılığı Bankacı kalmalıydım.

Sigortacı oldum.

-2003 yılı Haziran sonunda İstanbul’u terk edip, Ürgüp te yaşamaya karar verdik. Otel açmak istiyordum param yetmediği için Cafe açtım. O tarihte o bölgenin tek ve en güzel mekanını oluşturduk. Pahalıydık ama, kış yaz iş yapabilen ender yerlerden birisiydik.

İstanbul dan sonra Ürgüp te nasıl yaşayacaktık. Üstelik yan tarafta 250 kuruş a satılan çay, 1.5 TL ye satılırmıydı. İflas edecektik.

Etmedik. 3 senenin sonunda hem operasyondan hem de devrederken para kazandık. (Cafenin adı ve işletmecisi değişsede Ürgüp meydanında yaşamaya devam ediyor)

-2005 yılında TEB Sigorta da Genel Müdürlük fırsatı çıkmıştı.

Artık cafe tutulmuştu ve Ürgüp te hayat konforluydu. Oturmuş düzeni bırakıp İstanbul a geri gitmemeliydik.

Döndük.

Şeklinde devam eden bir yaşam öyküsüne anne-baba yaklaşımı. (Onları çok seviyorum.)

İyisi mi; “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler…” Sadece cesaret verin yeter.

Bir Resim Bin Kelimeye Bedeldir-(Fotoğraflar: Hakan Toker)

Kadınlar, İş Dünyasında Başarılı Olmak İçin, Erkek Rolüne mi Bürünüyorlar?

 Aynı zamanda iş ortağım eşim, benden daha uzun süredir sigortacı ve uzun yıllar üst yöneticilik yaptı. Aşağıdaki tez onun gözlemlerinin sonucu ortaya çıktı.

“Kadınlar, erkek dominant iş dünyasında başarılı olabilmek için kadınsı kimliklerinden çıkıp, erkek rolüne bürünüyorlar. Kılık kıyafetten tutun, çalışma hayatındaki sertlik-katılığa kadar, pek çok öğede “üstlenilmek zorunda kalınmış bu yapay rolün” yansımalarını görüyoruz.” 

Bu gözlemimizin, ilk ortaya çıkışı Türkiye’den daha çok, Dünya sigorta sektöründeki yoğun  izlenimlerimize dayanıyor.

Bundan 4 sene önce, Fransa da bir sigorta şirketini ziyarete gittik. Dünyanın en büyük oyuncularından birisi olan bu şirkette, “kapıdaki resepsiyon görevlisi” dışında hiç kadın çalışan görmedik. Değil üst yönetimde hiçbir seviyede kadın yoktu. Üstelik Fransa da, üstelik Paris te…

Aşağı, yukarı bütün Avrupa’da, sigortacılığın ilk ortaya çıktığı İngiltere de bile, durum çokta farklı değil. Ya kadın yönetici yok, ya da erkek gibi davranan kadınlar, yönetici koltuğunda. Hepsinin “erkeksi roldeki benzerliklerinin” bir tesadüf olma ihtimali olmamalı.

Türk Sigorta Sektörüne baktığımız zaman, kesinlikle Avrupa’dan daha iyi durumda olduğunu düşünüyoruz. Çalışanların neredeyse yarısı ve hatta bazı şirketlerde yarısından fazlası kadın.

Bununla beraber, Genel Müdür seviyesine baktığımız zaman neredeyse 60 şirket içerisinde, sayıları bir elin parmakları kadar değil. Genel Müdür Yardımcısı seviyesinde de sayıları oransal olarak %20 lere ancak ulaşabilir.

Belki yanlış düşünüyoruz fakat; Finans Sektörü erkek dominant bir sektör. Böylesi erkeklerin baskın olduğu iş dünyasında, başarılı olmak, kariyer yapmak isteyen kadınlar sanki kadınsı özelliklerinden çıkıp, erkek rolüne bürünüyorlar gibi bir izlenimimiz var.

Kariyer basamakları tırmanıldıkça artan erkeksi mücadelede kadınların, kadın olmaktan kaynaklanan farklılıkları, örneğin: Doğum yapmaları ve izne çıkmaları, ya da erkek kıstaslarında yeterince otoriter davranmıyor, davranamıyor olmaları, aynı nokta için kariyer hedefleyen erkekler açısından rahatlıkla rekabet dezavantajı olarak kullanılabiliyor.

Başarılı olmak isteyen kadınların, aynı seviyedeki erkeklere nazaran daha fazla çabalaması ve belki de doğasında olmayan yapay bir rolü üstlenerek başarılı olmaya çalışması kendisi açısından çok zorlayıcı gözükmüyor mu?

Acaba, kadınlar iş hayatında kadın olarak katkı sağlayabilseler, yorucu-yıpratıcı-sert finans dünyasında farklı bir resimle karşılaşır mıydık?

Ne dersiniz?

Not: Belki biraz marjinal örnek ama, bir kitap serisi önerim var.

Sadece Y kromozomu taşıyanları etkileyen bir virüs nedeniyle, Dünya daki bütün erkeklerin (bir tanesi dışında) aynı gün içerisinde öldükleri bir Dünya nın nasıl şekillendiğine dair, Brian K. Vaughan ve Pian Guerra nın “Y The Last Man” isimli, 10 kitaplık, ödüllü çizgi roman serisini okumanızı öneriyorum.

Kimin Müşterisi?

Hizmet sektöründe, müşteriye verilen hizmetin başından sonuna kadar kontrol altında tutulması, müşteri nezdinde “alınan hizmetin bütünlüğü” ve hizmet aldığı şirketin “Marka algısının” doğru oluşması açısından kritik önemdedir.

Müşteriye verilecek hizmet sürecinde, üçüncü taraflardan hizmet sağlanması gerekiyorsa, üçüncü tarafların verdiği hizmetin kalite standartlarının iyi belirlenmiş  ve sürekli denetleniyor olması gerekir.

Siz kurum olarak ne kadar iyi hizmet verdiğinizi düşünürseniz düşünün, müşteri nezdinde hizmet kaliteniz, “süreç içerisindeki en kötü hizmet noktası” ile sınırlı değerlendirilecektir.

Sigorta sektöründe özellikle Hasar hizmetinde üçüncü taraflar yoğun olarak devreye girmektedir.

Müşterinin “sizin” olduğunu, süreç içerisinde oluşabilecek tüm memnuniyet ve memnuniyetsizliklerin sizin hanenize artı veya eksi yazacağını unutmamak gerekir.

Müşterileriniz için servisi outsource  ettiyseniz, en azından sizin hizmet kalite standartlarınıza, outsource firmanın uymasını sağlamalısınız.

Örnek: Müşteriniz poliçesini aldı. Primini ödedi. Dönem içerisinde hasarı oldu. İhbar etti.

Ve siz ona şu adresteki “x servise git, aracını tamir ettir” dediniz. Bu noktadan itibaren müşterinize o servisin vereceği hizmet kalitesi ile değerlendirileceksiniz.

Hangi hizmetler outsource edilmelidir?

Benim düşüncem, sadece; “Şirketin ana hizmet konusuna girmeyen hizmetler, outsource edilmelidir.”

Hasar müşterinin, sigortacılık sisteminden alacağı temel hizmettir.

Önerim:  Yapabildiğiniz ölçüde, müşterinizle, 0utsource firmaların doğrudan ilişkisini kesin. Müşteriniz ve servis ile  ilişki yönetimini ayrı-ayrı, fakat Şirketiniz elemanları yapsın. Hasarlı aracı müşteriden siz teslim alın, servise siz teslim edin ve onarım sonrası aracı  müşteriye siz teslim edin.

Ekonomide Yazılı Basın ve Köşe Yazarlığı

Bundan 3-5 sene önceye kadar haftalık ve aylık ekonomi dergilerinin yeni sayılarını heyecan ile beklerdim. “Türkiye’de ve Dünya’da ekonomi alanında neler oluyor?, Sektörel gelişmeler ne yönde?” vb. gibi konularda günceli yakalayabilmek için .

Haberleri ve bu haberlere ilişkin kısa kısa ekonomik yorumları okumak, yeterli ve önemliydi.

Şimdi ekonomi haberlerini, tıpkı diğer haberlerde olduğu gibi, internet üzerinden yayın yapan sitelerden takip ediyoruz. Üstelik gelişmelerden anlık haberimiz oluyor. Haftalık ve Aylık ekonomi dergilerinde aynı veya benzer haberleri okuyuncaya kadar da, haberin güncel olma özelliği kaybolmuş oluyor.

Değişen Dünya da Basın da değişiyor ve değişmek zorunda.

Ben ekonomi medyasının yaşayabilmesi için 2 seçenek olduğunu düşünüyorum.

1-      Haftalık veya Aylık yayın yapan dergilerin de, kendilerine ait on-line haber sitelerine yönelmeleri.

2-     İnternetten izleyebildiğimiz günlük haberlerin daha detaylı analiz ve yorumlarına ağırlık vermeleri. Anında edindiğimiz haberlerin arka planlarını analiz eden yorumlara geçmeleri.

Bu açıdan değerlendirildiğinde  son dönemde “Neden Köşe Yazarlarına ilginin arttığını?” anlamak mümkün gibi gözüküyor. İnsanlar haberdar oldukları fakat, detayını merak ettikleri konuların biraz daha derinliğini görmek ve bu konudaki yorumları okumak istiyorlar.

Hasar Durumunda Karşı Taraf Hasarını Kim Öder?

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım aradı.

Kardeşinin arabasını almış, trafikte seyir halinde iken duramamış ve lüks bir araca çarpmış.

“Kusurun tamamı bendeydi. Trafik tutanağı düzenledik. Çarptığım araç lüks bir araçtı. Hem Trafik hem de Kasko poliçem var. Bizim araçta hasar yok.

-Trafik poliçem hasarın tamamını karşılar mı?

-Ne kadarını öder?

-Kasko poliçesinden, kusurlu olduğum kazada karşı tarafa ödeme yapılabilir mi?

diye sordu.”

Trafik poliçesi, kusurunuzla, 3. Kişilere verilen zararları teminat altına alır.

Kasko poliçesi ise; kusura bakılmaksızın kendi aracınıza ilişkin hasarları teminat altına alır.

Bununla birlikte, kasko poliçesinde, şirketten şirkete değişen teminat limitlerinde, “İhtiyari Mali Mesuliyet teminatı (İMM)” vardır ki, yine kusurunuzla 3. şahıslara verilen hasarlarda trafik poliçesi teminatlarının üzerine çalışır.

Örnek:

-Maddi hasarlı bir trafik kazasında, kusur %100 oranda sizde ve karşı tarafta sadece maddi hasar var.

-Toplam hasar 30.000 TL tutarında.

-Kasko poliçeniz de var ve Poliçedeki İhtiyari Mali Mesuliyet teminatı: 40.000 TL.

Bu durumda: trafik poliçeniz (bu yazının kaleme alındığı tarihteki Trafik Sigortası tarifesine göre Araç Başına Maddi teminat tutarı 20.000 TL olduğundan) hasarın 20.000 TL’sini ödeyecek ve kalan 10.000 TL’lık hasar, kasko poliçenizdeki, İhtiyari Mali Mesuliyet (İMM) Teminatı’ndan karşılanacaktır.

Eğer üçüncü tarafın hasarı 100.000 TL olsaydı, 20.000 Trafik+40.000 İMM ve 40.000 kusurlu kişi tarafından ödenecekti.

Trafikte seyir halinde yüksek değerde çok sayıda araç var. Karşılaşılabilecek bir kaza sonrasında zor durumda kalmamak için Kasko Poliçelerinizdeki İhtiyari Mali Mesuliyet teminatlarına da dikkat edin. Yeni trafiğe çıktıysanız ya da aracınız büyük bir araç ise İMM teminatının yüksek limitli olmasına dikkat edin.

Kazasız günler dileklerimle…

6 Ekim 2011 tarihi itibari ile yürürlükteki trafik poliçesi teminatları (Genellikle her yılın son gününde teminatlar değiştirilir) – Otomobil için-

Araç Başına Maddi                                         20.000 TL
Kaza Başına Maddi                                        40.000 TL
Kişi Başına Tedavi Gideri                              200.000 TL
Kaza Başına Tedavi Gideri                          2.000.000 TL
Kişi Başına Vefat ve Sürekli Sakatlık              200.000 TL
Kaza Başına Vefat ve Sürekli Sakatlık         2.000.000 TL

Not: Bu yazıma gönderilen yorumlara amaç dışı kullanımlar nedeniyle Mayıs 2018 tarihinden itibaren yanıt gönderilmeyecektir.

Sektör Gelişiminde Basının Rolü

Sizce; Türkiye de,  Sigorta Sektörünün gelişim hızını artırması için, sektörel basının bugüne kadar oynadığı rolde değişiklik olması gerekli mi?

Bence, Evet.

Sigorta sektöründe, müşteriye yansıyan hizmetlerin geliştirilebilmesi için, basının  çok daha güçlü bir rol oynaması gerekiyor. Oysa basın, yaşamsal gelir kaynaklarını, kendisi ile ilgili haber yaptığı/yapacağı sigorta şirketlerinden sağlıyor. Bu bağımlılık nedeniyle üretilen haberler, ürün ve hizmetlerin gelişimini kritik veya teşvik etmekten çok, mevcut ürün ve hizmetlerin tanıtımını, sektör oyuncularının mesajlarını yine sektör oyuncularına iletmekle sınırlı kalıyor.

Gelir çeşitlendirmesi yapılmaksızın, basının sektörel yayınlarda bağımlı kalacağı açıktır. Bu durum, belki yönetimlerce hoş karşılanabilir ama uzun dönemde, “yayınların etkinliği yok olacak” ve basından gerçekten beklenmesi gereken, “sektöre katma değer yaratma özelliği” işlevsel hale gelemeyecektir.

Ne yapılabilir?

Daha bağımsız haber yapılmasını temin etmek üzere Sektörel basının gelir kaynaklarının, haber kaynaklarından ayrıştırması gerekiyor.

Ayrıştırma konusunda, eğer bağımsız hareket edilmesini sağlayacak sermaye yok ise, benim 2 önerim olabilir.

1- Basının öncelikle müşteri yapısını genişletip, takipçilerinin ve/veya okuyucularının sadece sektör oyuncuları ile sınırlı olmaktan çıkartılması,

2- Sektörel basının sadece sigorta değil, diğer bireysel hizmetler sektörlerine de hitap edebilecek içerik ve kapsamda yayın yapılması,

Örnek: Bankacılık, telekomünikasyon, konut ya da araba üreticileri gibi. Böylece reklam ve abonelik gelirlerinde “sektörel” bağımlılıktan kurtulacaktır.

Ben insanların, habercilikte ne denli bağımsız hareket edildiğini kısa sürede farkettiklerini ve daha bağımsız hareket eden basın organına daha fazla itibar ve ilgi gösterdiklerini düşünüyorum.

Bağımsızlık çizgisini koruyabilecek, yeterli ekonomik sağlayabilecek altyapı veya kaynağa sahip Basın kuruluşlarının orta/uzun dönemde “tercih edilen kaynaklar” olacağını ve sektörün gelişimine de daha fazla katkı sağlayabileceklerine inanıyorum.

Arama Motoru Optimizasyonu (SEO) -(Konuk Yazar: Mert Erkal)

Arama Motorları hayatımıza esaslı bir şekilde gireli beri 10 sene kadar oluyor. Hemen her türlü bilgiyi ararken ilk başvurduğumuz genelde arama motorları oluyor. Bunlar arasında en çok tercih edileni de hiç şüphesiz Google. Peki hiç düşündünüz mü Google siz herhangi bir şey sorguladığınızda arama sonuçlarında siteleri hangi kriterlere göre sıralandırıyor? Siz düşünmediyseniz bile gece gündüz bunu düşünen, bununla yatıp kalkan birileri var. İşte bu kişilere Arama Motoru Optimizasyonu Uzmanı (Search Engine Optimization Expert) yaptıkları işe de Arama Motoru Optimizasyonu (Search Engine Optimization) deniyor.

Arama Motoru Optimizasyonu (SEO) firmanızın ulaşmak istediği hedef kitlenin arama motorlarında yaptığı sorgulara göre web sitenizi ve içeriklerini yeniden düzenlemek, sitenizin arama motorlarından daha kolay ulaşılabilir olmasını sağlamak ve nihayetinde dönüşüm oranlarını (satış, üyelik, vs.) arttırmak için oluşturulmuş özel teknikleri kapsamaktadır.

Arama Motoru Optimizasyonu oldukça dinamik bir süreçtir. Zira siz bazı değişiklikler yapmak ile meşgülken oyunun hakimi ya da hakemi Google birden bire oyunun kurallarını değiştirebilir. Aslına bakarsanız oyunun kuralları da çok net belirlenmemiştir; Google çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalarda  arama sonuçlarında siteleri sıralarken dikkate aldığı 200’ü aşkın kriter olduğunu belirtmiştir. Bu kriterlerin ne olduğuna dair ser verip sır vermemektedir. Bunlardan herhangi birisinin deşifre edilmesi durumunda hemen oyunun kurallarında (ki biz buna Google Algoritması diyoruz) değişikliğe gitmektedir. Bir Arama Motoru Optimizasyonu Uzmanı (ya da kısaca SEO) bu bilmeceyi çözmek ve müşterisine ait web sitesini deyim yerindeyse fırtınalı denizde batmadan yüzdürmek ile yükümlüdür.

Ülkemizde amatör ve vurguncu zihniyetlerin elinde “Arama Motor Optimizasyonu”‘ sektörünün itibarı bir miktar zedelenmişse de eğer biraz şansınız varsa kaliteli bir SEO Uzmanı’na denk gelebilir ve web sitenizin dönüşüm oranlarını ciddi oranlarda arttırabilirsiniz. Google iyi bir SEO’da olması gereken nitelikleri bulabileceğiniz oldukça geniş bir referans sayfa hazırlamıştır. Konuya ilgi duyduysanız buradan sayfaya erişebilirsiniz: Arama Motoru Optimizasyonu (SEO)

Mert Erkal

Mail: mert @ stradiji.com

Web: www.stradiji.com

Yeni Satın Alma Alışkanlığı: Karşılaştırarak Almak

Geçtiğimiz günlerde yeni ofisimiz için beyaz eşyaya ihtiyacımız oldu. İlk aklımıza gelen yer ise, beyaz eşyaların farklı marka ve modellerinde, çok sayıda seçeneğin sunulduğu mağazalar oldu.

Tek bir markanın bayisinden farklı olarak, pek çok ürünü marka, kalite, artı özellik ve en önemlisi de fiyat açısından karşılaştırma imkanımız oldu. Beğendiğimiz ürünü aldık. Hele ki bazı ürünlerde üretici firma ve/veya satışı gerçekleştiren firmanın kampanyaları, beklediğimizden daha iyi şartlarla eşyaları edinmemizi sağladı.

Tanıdığımız en iyi markayı, en iyi şartlarla almış olmanın verdiği “iyi alış-veriş yaptık” duygusuyla ayrıldık mağazadan.

Bu trendi sadece beyaz eşya da mı görüyoruz?  Hayır.

Tatil seçerken, kredi kullanırken, yeni  ev alırken, yeni araba seçerken, bizlere en fazla karşılaştırma imkanı sunan mecraları seçmiyor muyuz?

Peki, “üzerimde denemeden almam” dediğimiz kıyafetleri bile yukarıdaki örnekteki avantajları sunan mecralardan satın almıyor muyuz?

Karşılaştırarak alma akımı sadece bizde değil, tüm Dünya da yayılıyor. Elbette, fiziki karşılaştırma mağazalarının yanı sıra, internetteki gelişiminde çok büyük etkisi var.

Peki, Sigortacılık sektöründe durum nedir?

Türkiye de sigorta sektöründe dağıtım kanalları olarak, Acenteler, Brokerlar, Bankalar, Direkt işler kullanılmaktadır.  Bununla birlikte yavaş yavaş şirketlerin direkt internet siteleri ve farklı tüzel kişilikler şeklinde (Broker, acente vb.) karşılaştırma siteleri de hayatımıza giriyor.

Gelişmiş ekonomilere baktığımızda benzer bir süreç yaşanmış. Geleneksel dağıtım kanallarının yanında 2000 li yılların başında, Şirketler kendi internet siteleri aracılığı ile doğrudan sigorta satışına başlamışlar.

Ancak; “Aggregator” şeklinde adlandırılan karşılaştırma sitelerinin hayata geçmesiyle birlikte Direk satışlarda hızlı bir düşüş ve bu siteler aracılığı ile sigorta üretiminde hızlı bir artış yaşanmış.

Örneğin İngiltere pazarındaki seyir 2006 yılından başlayarak  tablodaki şekilde seyretmiş. “Aggregator” lar şu anda İngiltere Motor (Kasko+Trafik) Pazarı’nın %70 inin üretimine aracılık yapıyorlar.

Peki siz sigorta poliçenizi nereden alıyorsunuz?