Sigorta Sektöründe profesyonel olarak çalıştığım dönemde, sektörün reklam ve iletişimde “kapalı devre” çalışmayı seçtiğini gördüm. Yani, daha çok sektör dergilerinde, sektör oyuncularına iletişim ve reklam faaliyetleri yürütülüyor. Ancak; senede bir veya iki dönem bazı sigorta şirketlerini, o da sınırlı bir bütçe ile genel medya mecralarında görebiliyorduk.
Özellikle Bireysel Müşterilere dönük sigorta faaliyetlerinin gelecekte gelişeceğini düşünürsek; reklam ve iletişim politikalarında da değişiklik yapma zamanı geliyor diyebiliriz.
Reklam ve iletişim bütçelerinin artırılması; sadece ilgili şirketlerin değil genel olarak sektörün itibarının artırılmasının yanı sıra, sigortacılığın sadece kötü örneklerle anılmaya dönük kırılgan algısını da kıracak, bir politika olur.
Sektörün kendi içinde kalacak yayınların yanı sıra, mutlaka nihai tüketiciye de ve daha fazla bütçeler ayırarak ulaşması gerekir.
Bireysel Sigortacılıkta başarı için, şirketlerin seslerini duyurması, ürünlerinin rekabet avantajlarını anlatmaları ve marka bilinirliğini daha fazla yükseltmeleri gerekecektir.
Bireysel iş kollarında başarılı diğer sektörlerin (telekomünikasyon ve bankacılık) yaptığı gibi.
Diyeceksiniz ki, biz de kar marjları düşük, bir de tanıtım ve iletişim bütçelerini artırırsak iyice zarar büyür.
Bu bir bakış açısı olmakla birlikte; bireysel iş kollarında faaliyet gösteren diğer sektörlerde de ciddi bir hacim yakalanıncaya kadar bireysel işlerde karlılık yakalanmıyordu. Örneğin: Bankacılık sektörü.
Sigortacılıkta da ölçek ekonomisinden hareketle elde edilebilecek karlılık bugünkü sınırlı portföyün, karsızlığından çok daha pozitif sonuçlar ortaya çıkaracaktır.
Doğru müşteriye, doğru ürünleri (ürünleri diyorum en az iki ürüne sahip müşteri sadık müşteri haline gelecektir), daha verimli dağıtım kanallarından, satarsak karlılık kısa zaman içerisinde artabilir. Yeter ki gerekli ölçeğe ulaşalım.
Örnek: Trafikteki araç sayısı hızla artıyor. Haziran 2011 sonunda 15.500.000 adedi geçen araç sayılarına ulaşıldı. Bu araçların kasko sigortasına sahip olma oranı %30 larda.
Aynı oran %60 lara çıksa ve prim ikiye katlanır, ölçek ekonomisinden düşünsek karlılığa pozitif etkisi olur. Üstelik, sigorta yaptırmayan müşteri grubunun hasar yapma riskinin, daha az olduğunu düşünürsek. (Yoksa nasıl alıyorlar bu riski?)
Çoğunluğu uluslararası sermaye yapısına sahip şirketlerin, iletişim ve tanıtım bütçelerini artırma taleplerini iyi anlattıklarında; ilave bütçe almamaları için çok ta neden yok. Bildiğim kadarı ile halen Türkiye de bu konuda yapılacak harcamalar yurt dışı uygulamaları yanında çok ufak kalıyor.
Tabi; cevaplanması gereken en önemli soru Müşteri kimin?