Eminönü Enerjisi

Şu anda bir bankanın Eminönü Şube müdürü olan bir arkadaşım, yakınlarda bir Mardin lokantasında yemek teklif etti, tamam dedim ve buluştuk.

Eminönü’nden Nuruosmaniye’ye çıktık. Arabamızı çok katlı otoparka park edip, Kapalıçarşı’nın bir kapısından girip, bir diğer kapısından çıktık ve “Molla Fenari Mah. İskender Boğazı Sokak Geçim Han No:31/16 Kapalıçarşı/Beyazıt” adresindeki “Mardin Et ve Kebap Salonuna” ulaştık.

Mardinli, bir ailenin işlettiği lokantada Güveç, Kaburga, Mardin Kebabı, kadayıf başlıca bilinen yemekler imiş. Salaş ancak bakımlı. Lezzeti ile tam bir esnaf lokantası.

Biz güveç ve kadayıf yedik.

Memleketim Ürgüp’te, taş güveç içerisine, malzemenin en zor/geç pişenleri en alta ve en çabuk pişenleri üste olmak üzere, evde hazırladığımız malzemeler, odun fırınına verilir yaklaşık üç saat fırının bir kenarında pişirilen güvecin lezzetine doyum olmaz.

Başka mekanlarda tadına baktığım güveçlerde de kendime beğeni ölçüsü (benchmark) olarak bu lezzeti baz alırım. Bugüne kadar da, pek çok ilde ve lokanta da güveç tatmışımdır.

Geçtiğimiz hafta tadına baktığım güveç hemen “iki numaraya” yükseldi.

Ne yazık ki Cumartesi günleri güveç ya olmuyormuş veya İstanbul’da yaşayan Mardin’liler, hafta sonu pişen güveci topluca alıp, kendi toplantılarına götürüyorlarmış.

 

Yemekten sonra bölgeyi bilen birisi ile birlikte olmanın keyfi ile kısa bir tur da yaptık.

Ne zamandır o bölgeye gitmediğimi düşünüp, bu kez eşim ile Cumartesi günü Eminönü’ne gittik.

Papa’nın, tam da o güne rastlayan Sultanahmet Cami ve Ayasofya Müzesi ziyaretleri nedeniyle, bazı yollar trafiğe kapalı da olsa, AVM Dünyası’nda unuttuğumuz, gitmeye zaman ayırmadığımız bir sürü güzel mekanı keşfettik.

Sabah Beltur’un bahçesi Gülhane Parkı’na bakan tesisinde kahvaltı yaptık. Yüzyıllık ağaçlar arasında İstanbul’da hiç görmediğim yeşil papağanlar gürültü ile uçuyorlardı. Sonradan öğrendik ki Mısır Çarşısı’nda satılmak üzere getirilen yeşil papağanlar, bir kaza neticesinde başta Gülhane parkı ve Dolmabahçe olmak üzere dağılmış ve oralarda yaşamaya başlamışlar.

Daha sonra sokak-sokak Eminönü gezimizi sürdürdük.

Şark Han olarak adlandırılan Han’da, sıradan dükkanların yanında bırakın İstanbul’u, Dünya’da ender bulunabilecek hediyelik eşyalar satan mağazalar olduğunu öğrendik.

Zaza Han isimli Han’da, Türkiye’deki tüm berber/kuaförlerin alım yaptığı malzemeler ve üstelik inanılmaz fiyatlar ile satılıyor. Ve de çocukluğumun “pazarlık” ananesi, burada hala devam ediyor.

Zaza Han’a yakın başka bir han da temizlik ve hijyen malzemeleri satılıyor. Üstelik yaygın bir markette 13 TL’ne satılan Colgate White diş macunu 7.5 TL’ne satılıyor. Bu örnek aşağı – yukarı tüm ürünler için geçerli. İnsan şunu düşünüyor: 7.5 TL’ne satan kar ediyorsa, aynı ürünü satın aldığımız market zinciri %100 üzerinde mi kar marjı ile çalışıyor? Öyleyse biz tüketiciler aynı oranda gereksiz para mı harcıyoruz.

Sabah 10.30 da başlayan gezimizi, akşam Süleymaniye Cami’nin avlusundaki Ali Baba’da Kurufasulye – Pilav yiyerek sonlandırdık. Ali Baba, yemek sektöründe (aslında herhangi bir sektörde) tek çeşit ürünün tutması halinde, işletmenin ne kadar hızla büyüyebileceğinin en güzel örneği. Kuru fasulye – Pilav ile bir dizi dükkanın bir tanesinde hizmet veren Ali Baba neredeyse tüm dükkanlara yayılmış.

Bir taksici, “her gün 3 milyon kişinin Eminönü’ne geldiğini” söyledi. Böylesi bir hareket, enerji, samimiyet, esnaflık… sırf bunları görmeye bile gitmek lazım. Üstelik en azından belirli mal ve hizmetleri de oradan almak lazım.

 

 

“Eminönü Enerjisi” için bir yanıt

  1. COK HAKLISINIZ ! Ben hep Eminonu’nden alis veris ederim yillardir : bavul,bornoz, marka gunes gozluk..:) Demek sizden once kesfetmisim 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir