Benim lise eğitim yıllarımda (1981-1984);
- Dünya nüfusunun hızla arttığı,
- Nüfus artışı nedeniyle tarıma ayrılan toprakların bölündüğü,
- Kırsal kesimde yaşayan ve nüfusları hızla artan insanlara bölünen bu toprakların yetmediği,
- Köyden kente hızla göçlerin gerçekleştiği,
- Gelişmiş ülkelerde kentli nüfusunun fazla, gelişmekte olan ülkelerde ise kırsal kesim nüfusunun fazla olduğu,
- Ülkelerin ekonomik kalkınmaları için nüfus artış hızının düşmesi gerektiği,
anlatılır, okullarda öğretilirdi.
Hatta, ülke olarak yeterince gelişememizin en temel nedeni olarak, kırsal kesim nüfusunun aşırı doğurganlığı ve fazlalığı gösterilirdi.
Son 30-40 yılda ülkemizde de köyden kente göç oldu, nüfus içerisinde kentlerde yaşayanların oranı arttı.
….
Aldığımız bu temel eğitimlerin etkisi ile Dünya’daki hızlı nüfus artışı neticesinde, gelecek kuşakların “mevcut kaynakların yetersizliği” problemi ile karşılaşacaklarını düşünürken, geçtiğimiz günlerde okuduğum bir makalede;
İnsanlık olarak yakın gelecekteki sorunumuzun; “hızla artan nüfus değil, tam tersine azalan ve yaşlanan nüfus olacağını” öğrenince, şok oldum. Okumaya devam et “Sorunumuz Farklıymış”