Standard & Poor’s Türk Sigorta Sektörü Semineri

Dün Standard & Poor’s tarafından gerçekleştirilen “Turkish Insurance” seminerine katıldık.

Seminerde:

-Standard & Poor’s hakkında tanıtıcı bilgiler verildi.

• Kurulalı 152 yıl olmuş,

• 23 ülkede Global Ofis ağları varmış,

• Dünya ölçeğinde 1.190.500 rating gerçekleştiriyorlarmış,

• %42.27 Pazar payı  ile rating firmaları arasında ilk sıradalarmış.

-Rating tipleri (Issuer ve Issue) hakkında bilgiler verildi.

-Kredi ratinglerini kimlerin (Yatırımcılar, Aracılar, ihraçcılar ve İş-Finansal Kuruluşlar) kullandığı anlatıldı.

-Sigortacılık sektöründe rating (not) dağılımını gösterir grafikler üzerinden geçildi.

-Yapılan çalışmalarda Orta ve Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Afrika bölgesinde çoğu şirketin rating’inin BBB olduğu, en fazla default’a düşen şirketlerinde CCC rating ile değerlendirilenler arasından çıktığını, anlattılar.

Outlooks’un (Görünüm) orta vadede rate edilen şirketin gitmesi muhtemel yönü gösterdiğini. Pozitif, Durağan (Stable) ve Negatif olarak isimlendirildiklerini,

Creditwatch’ın (Kredi İzleme) Aniden gelişen ve tahmin edilememekle birlikte ilgili şirketin rating’ine etkisi olabilecek olaylar neticesinde kullanılan bir değerlendirme olduğunu söylediler. Creditwatch’un da  Pozitif, Negatif veya Gelişmekte Olan, şeklinde sınıflandırıldığını,

Surveillance’ın (Gözlem) ise interaktif rating olduğunu, analistlerin ilgili şirketin rating’ini etkileyebilecek iç ve dış gelişmeleri gözlemlemeleri anlamına geldiğini,

anlattılar.

-Daha sonra sıra Türk Sigorta Sektörü hakkındaki değerlendirmelere geldi.

  • Avrupa’nın en büyük 19. Pazarı olduğunu ve orta vadede pek çok pazardan daha hızlı büyüdüğünü,
  • Ekonomik Büyümenin sigorta sektörünün büyümesine de ivme verdiğini,
  • Demografik Yapının destekleyici olduğunu,
  • Düzenleyici Kurum’un farkındalığı artırdığını,

 İlettiler.

-Türk Sigorta Sektörü rating sonuçları olarak aşağıdaki maddeler sıralanmış.

Negatif Unsurlar:

  • Hayat Dışı’nda Sert rekabet,
  • Hayat Dışı’nda genel olarak düşük operasyonel performans,
  • Ulaşılabilir yatırımlarla sınırlanmış yatırımların kalitesi,
  • Deprem Modelleme Riskine maruz kalınması,

Pozitif Unsurlar:

  • Yüksek büyüme fırsatları
  • Pazara giriş bariyeriyerlerinin zorlu olması,
  • Olumlu yasal değişiklikler,

-Sigorta Sektörü şirketlerinin ratinglerinde aşağıdaki başlıkları kullandıklarını ifade ettiler:

  • Endüstriyel Risk,
  • Rekabet Pozisyonu,
  • Yönetim ve Kurumun Stratejileri,
  • Kurum Risk Yönetimi,
  • Operasyonel Performans,
  • Yatırımlar,
  • Likidite,
  • Sermayelendirme,
  • Finansal Esneklik.

Toplantı arasında yaptığımız görüşmede; Türk Sigorta Sektörü’nde oyuncuların büyük kısmının uluslararası oyuncular olduğunu, rating yaptırma veya rating şirketi seçiminde kararın Yurt Dışı Merkezler tarafından alındığını, burada kendilerini nasıl konumlandırdıklarını sorduğumuzda; Bazen Grup Şirketlerinin, lokal şirketin performansını ölçmeye dönük rating taleplerinde de bulunabildiklerini ilettiler.

Rating Kuruluşları ve rating notlarının bu denli güncel olduğu bir ortamda yapılan seminer benim çok ilgimi çekti. Çok ta faydalı buldum.

Sigortacılık: Gelecek 10 Yılın Sektörü

Avrupa Sigorta ve Reasürans Şirketleri Federasyonu – CEA tarafından yayınlanan, 2010 sonu istatistiklerini incelediğimde;

-Avrupa’da kaç sigorta şirketinin faaliyette bulunduğunu?

-Avrupa ülkelerinin prim üretim rakamlarını,

-Ülke güncel nüfus rakamlarını,

görebileceğim ve Türk Sigorta Sektörü rakamları ile karşılaştırma yapabileceğim bir kaynağa ulaşmış oldum.

Aşağıdaki tabloda, farklı tablolardaki istatistikleri harmanladım ve Avrupa’da her 1.000 kişiye kaç sigorta şirketi düşüyor? Avrupa’da Şirket başına kaç EUR’luk prim üretiliyor? sonuçlarını birarada sıraladım.

Sonuçlar ilginç:

-Avrupa’da her 111.000 kişiye, bir sigorta şirketi (Hayat-Hayat Dışı Toplam) düşüyor. Özellikle gelişmiş ekonomilerde şirket sayıları çok fazla.

Oysa, Türkiye ‘de her 1.152.000 kişiye bir sigorta şirketi düşüyor.

Ülke ekonomisi geliştikçe, daha fazla sigorta şirketinin  pazara girmesi mümkün görünüyor.

-Bir başka gösterge de;  Avrupa ülkelerinde Şirket başına üretilen prim rakamları.

Tabloya göre Avrupa’da şirket başına 209 mio EUR’luk prim üretimi var. Oysa, Türkiye’de bu rakam 111 mio EUR.

Bu açıdan bakınca da,  henüz Türkiye’de mevcut 64 şirketin gidecek neredeyse %100’lük bir yolu var.

Yani, önce mevcut 64 şirket üretimlerini 209 mio EUR’luk Avrupa ortalamasına getirecek ki, pazara yeni şirketlerin girişine hazır hale gelinebilsin.

Eğer 64 şirketimiz 2010 yılında 111 mio EUR yerine, 209 mio EUR üretim yapabilseydi, üretim toplamı 13 milyar EUR’na ulaşacaktı.

Bu istatistiktede, İtalya ve Fransa gibi ülkelerin Şirket başına prim üretim rakamlarına iyi bakın. Gidecek yolu göstermesi açısından çok çarpıcı.

2010 yıl sonu istatistikleri üzerinden yapılan çalışmanın sigorta sektörünün geleceği açısından ve Hayat-Hayat Dışı potansiyelini göstermesi açısından faydalı olacağını düşünüyorum.

Gelecek 10 yılda sigorta sektöründe faaliyet göstermek lazım. Sonrasını şimdilik bilemiyorum.

CEA şirket_2010

 

Not: Malta’nın verilerinden bazıları eksik olduğu için listeden çıkarttım.

Beni Beğeniyor musun?

Dün, içerisinde bir sigorta şirketinin de bulunduğu bir Grubun, finans şirketlerinden bir tanesinin, üst düzey yöneticilerinden birisi ile görüştük.

Önce, Dünya’da ve Türkiye’de sigorta sektörünü konuştuk. Daha sonra sıra kendi grup sigorta şirketlerine geldi. Grup sigorta şirketlerinin performansını beğenmiyordu. “Bizimkilerin belirli bir politikaları yok, ne buluyorlarsa onu yazıyorlar. Bu sıralar Pazar payı peşindeler.” vb. şeklinde yorumları oldu.

Birden aklıma geçmişte yaşadıklarım geldi. Nedense aynı grubun içinde olupta, sigorta şirketini seven, ama daha da önemlisi beğenen, diğer grup şirketi çalışanı görmedim.

İtiraf edeyim ki, ben de bankacı olduğum yıllarda sigorta şirketimizin performansını beğenmezdim.

Sonra, o sigorta şirketine yönetici oldum. Bankadan transfer olmuş ekip olarak, canla başla çalıştık ama 3-5 sene sonra; Grubun diğer finans şirketleri yöneticilerinden, sigorta şirketi performansının beğenilmediğini duydum, öğrendim.

Bizden sonra yönetime yine ve yeni Bankacılar geldi. Ama diğer finans şirketleri çalışanlarına sigorta şirketi bir türlü beğendirilemedi.

Benzer örnekleri bir sonraki Grup’ta da yaşadım.

Neyse ki, 2007 yılından itibaren, Grupların beğenilmeyen o sigorta şirketleri, beklentilerden de öte değerlere alıcı buldular da, beğenmeyenlere anlamlı bir mesaj iletilmiş oldu.

Mutlu evliliklere ilişkin okuduğum bir araştırmaya göre; başarılı evliliklerde çiftlerin birbirlerini beğenmeleri her şeyden (sevgi, saygı, nezaket vb.) daha önemliymiş.

Hatta, mutluluğun anahtarı olarak eşinize sıklıkla “Beni beğeniyormusun?” diye sormak veya yine sıklıkla, “Eşinizi çok beğendiğinizi” ifade etmek gerekiyormuş.

Kredi Kartı Büyüklüğünde Bilgisayar

Bu haftaki blog yazıma konu düşünürken, bir arkadaşım elinde ufacık bir elektronik cihaz ile yanıma geldi.

O nedir? diye sorduğumda:

The Raspberry Pi marka bir bilgisayar olduğunu ve boyutlarının da 85.60mm x 53.98mm x 17mm olduğunu öğrendim. Üstelik 45 gram ağırlığında imiş.

Bu kadarcık bir bilgisayaraın bir klavyeye veya TV’ye bağlanabilen, istenirse yüksek kalitede video gösterimlerine uygun olduğunu öğrendiğimde şaşırdım.

Bir de üstüne, ücretinin vergiler (KDV) hariç Model A için 25 USD ve Model B için 35 USD olduğunu duyunca şaşkınlığım iyice arttı.

Merak ettim http://www.raspberrypi.org sitesini ziyaret ettim. http://www.raspberrypi.org/faqs sıkça sorulan sorulardan, bu yaz kasasının da üretileceğini öğrendim.

Bilgisayarlar, alıştığımız boyutlardan çok daha farklı şekillerde hayatımızda yer almaya artarak devam edecekler. Üstelik, her bütçenin ulaşabileceği maliyetlerle…

İş Fikri, Ekip, Sermaye = Girişimcilik

Son dönemde sadece Türkiye’de değil, tüm Dünya’da “Girişimciliğin Desteklenmesine” dönük yoğun bir söylem var.

Girişimcilik için, öncelikle ticari bir fikir, bu fikri hayata geçirecek ekip ve de sermaye ihtiyacı var.

İyi bir ekip ve ticari fikrin varlığını kabul ettiğimizde,  girişimcilerin Türkiye’de en büyük sıkıntısı gerekli “Sermaye’ye ulaşabilmek.”

Dünya ve Türkiye de “Girişim Sermayesi” sağlayan bir kaç yapı var.

Yapılardan Bir tanesi: Private Equity Firmaları

Genellikle start-up (başlangıç) sürecini tamamlamış firmalara fon sağlayarak, büyümeyi hızlandırıyor ve belirli bir dönem sonunda da hisselerini veya mümkünse tüm şirketi satıyor ve o işten çıkış (exit) yapıyorlar.

Türkiye’de, Private Equity firmaları genellikle 100.000 TL- 200.000 TL bandındaki görece küçük ölçekli yatırımlar ve  EUR 5 mio ve üstü yatırımlar ile ilgileniyorlar. İçinde “çıkış” planı olmayan iş planları ile genellikle ilgilenmiyorlar.

Diğer bir Sermaye sağlayıcı kurum: “Melek Yatırımcılar” (Angel Investor).

İnandıkları iş fikirlerine ve/veya ekibe yatırım yapıyorlar.  İş hacmi belirli bir büyüklüğe ulaşınca, ya bir Private Equity, ya da bir stratejik ortakla (Aynı iş kolu veya sektörde iş yapan daha büyük oyuncular) hisse devri ile yer değiştiriyorlar.

Melek Yatırımcı (Angel Investor) bulmak için artı değer üretebilen, karlı sektörlere, bu sektörlerin sermayedarlarına bakmakta fayda var.

Şu sıralarda; artı değer üretebilen, fon biriktirebilen sektörlerden bir tanesi inşaat sektörü. 1980’lerin ortalarından itibaren bir dönem, bu rol tekstil sektöründe idi.

Not: Hükümet tarafından internet yatırımları ve yatırımclarını desteklemeye dönük bir hazırlık yapılıyormuş. İnternet işine yatırım yapan yatırımcılar, 5 yıl süre ile bu yatırımlarından elde ettikleri gelirlerden vergi muafiyetine tabi olacakları gibi, aynı zamanda bu yatırım giderlerini diğer işlerinin vergisinden de düşebileceklermiş ki bu düzenlemenin yürürlüğe girmesi ile Melek Yatırımcılık ve Yatırım Fonlarının Türkiye pazarındaki etkinliği daha da gelişecektir.

Sen En İyisi Girişimci Ol Oğlum

Geçtiğimiz günlerde, 7 yaşındaki oğlum, “Ben büyüyünce sigortacı olacağım” dediğinde hem şaşırdım, hem de  çocukluğuma geri döndüm.

Çocuk neyi biliyorsa, görüyorsa, büyüyünce o mesleği yapmayı hedefliyor.

Babam askerdi. Bütün yakın çevremiz asker ailesiydi. Günlük yaşantımızda başka meslek sahiplerini görme imkanlarımız kısıtlıydı.

Ben de hep asker olmayı hedeflemiştim.

Bütün eğitim hayatımı  Harp Okulu’na gitmek üzerine planladım.

Lise 2. sınıfta ailede ilk defa gözlük takan kişi olunca umudumun bir kısmı gitti; gene de pes etmedim bir umut girdim sınava.

Yazılı sınavı kazandım.

Göz muayenesinde, beklendiği gibi elendim.

Birden, vizyonsuz kaldım.

Ne olacaktım ben?

Babam gibi asker olamadım ama, yaklaşık 22 sene onun gibi maaşlı profesyonel olarak, çalıştım.

Son, bir senedir ise “girişimcilik” yapıyorum.

Şimdiki aklım, vizyonum olsaydı en başından girişimci olurdum. Neden mi?

Çünkü; başarıya ulaşmanın amatör heyecanı için, profesyonellikten çok daha fazla çaba harcatıyor.

Gece rahat uyutmuyor.

Tatil planı yaptırmıyor.

Akşam mesaiden çıkartmıyor.

Sabah koşarak işe getiriyor.

Yarını belirsiz kılıyor.

Güzel mi? Süper.

Heyecanlı mı? Hem de nasıl.

Sen en iyisi Girişimci Ol Oğlum.

 

Karsızlığın Çözümünü Yanlış Yerde Aramayalım

Sigorta Sektörü’nde karsızlık problemi var.

Sıkıntı uzun bir dönemdir yaşanıyor ve temel olarak motor ve sağlık branşlarından kaynaklanıyor.

Tüm oyuncular bu probleme kendilerince çözümler geliştiriyorlar.

Kimi; fiyatlama politikalarını değiştiriyor, yeni modellemeler yapıyor, işi alırken seçiyor,

Kimi; karsız bulduğu branşlardan çıkıyor; daha spesifik branşlara-ürünlere yöneliyor,

Kimi; daha verimli olduğu düşünülen dağıtım kanallarına yöneliyor,

Kimi; hasar yönetiminde daha etkin yöntemler arıyor.

Her bir method başarıya ulaşabilir. Fakat,  karsızlık  ile mücadelede yapılabilecek en büyük hata; Hasar anında sigortalıya (müşteriye) verilen, hizmetten tasarruf yapmaya çalışmaktır.

Elbette hasar süreçlerinde maksimum verimlilik sağlanmalıdır, ancak; hasardan tasarruf edilmeye çalışılmamalıdır.

Sigortacılık, sigortaya konu değerin hasarlanması durumunda,  hasar anından bir dakika önceki değerine geri döndürme faaliyetidir ki, bu esastan hiçbir uygulama ile taviz verilmemelidir.

Genellikle, karsızlık sorununu makro stratejiler ile çözemeyen yönetimlerin son bir kurtuluş olarak başvurdukları yöntem; Hasardan Kazanmaya çalışmaktır.

Sigorta şirketlerinin  hizmet kalitesinde taviz vermeye başladıkları an, sigorta sektörünün imajında yaralanma derinleşmektedir.

Hele  bugün var olan sosyal paylaşım imkanlarıyla, tek bir mutsuz sigorta müşterisi, binlerce kişiyi etkileyebilmektedir.

Tanımadığınız bir markadan gelen reklam-tanıtım mesajı ile ilgili olarak, ilk önce “o marka hakkındaki şikayetlerin” google da aranıyor olması, marka ürün hizmet algısının nasıl oluştuğuna en iyi örnektir.

Yönetimler olarak küçük resme takılmayalım, büyük resimlerden hareket ile çözümler arayalım.

Ana Sayfamız Değişti

www.sigortadukkanim.com ‘da değişiklikler yenilikler hiç bitmiyor. Sürekli daha iyi ne yapabiliriz diye bakıyoruz.

Ana sayfamızdaki görselleri biraz daha küçültüp, sayfa açılışında tüm hizmetlerimiz bir bakışta  görülsün istedik.

Ama asıl yenilik sağ üst kısımda yerleştirdiğimiz alanda,

Müşterilerimizin www.sigortadukkanim.com aracılığı ile aldıkları kasko tekliflerinde bizi seçerek ne kadar tasarruf ettiklerini güncel/anlık olarak göstermeye karar verdik.

İş modeli olarak asıl amaçlarımızdan bir tanesi  de müşterilerimize, en iyi sigorta şirketlerinin ürünlerini  en uygun fiyatlar ile sunmak.

 
İşte yeni panomuzda bu faydamızı somutlaştırıyoruz. Sigortadukkanim.com ile alınan kasko tekliflerinde ne kadar kazancınız olduğunu izleyebilirsiniz.

Okumanın Lezzeti

Oldum olası, tarihe hep meraklıydım.

Türkiye’de alınabilecek en doyurucu tarih eğitimlerinden bir tanesini aldığımı da düşünüyordum.

Ne zamanki yurt dışı gezilerinde, özellikle müze ziyaretlerinde, Osmanlı tarihine dair farklı bakış açıları ile karşılaşmaya başladım; bazı konulardaki bilgimin eksikliğini ve bitaraflılığını hissettim.

Tarih, ne kadar objektif yazılırsa yazılsın, hep kaleme alanların gözü ile sunuluyor. Tarih içerisinde yer alan farklı tarafların da görüşlerini bilmek, öğrenmek çok önemli hale geliyor.

Gezmeyi seven bir arkadaşımın önerisi ile Philip Mansel’in “Levant”  isimli kitabı ile tanıştım, okuma fırsatım oldu.

Okuduğum en etkileyici kitaplardan bir tanesi olduğu düşüncesiyle sizlere de tavsiye etmeye karar verdim.

Kitap İzmir, Selanik, Beyrut ve İskenderiye şehirlerinin çok kültürlülüğü ve ve çok kültürlülükten hareketle şehirlerin farklı enerjilerini, ulaştıkları refahı ve aynı zamanda karşılaştıkları felaketleri anlatıyor.

Bu 4 şehrin tarihini anlatırken hem Osmanlı, hem de söz konusu şehirlerin sonrasında içerisinde yer aldıkları ülkelerin (Türkiye Cumhuriyeti,  Yunanistan, Lübnan, Mısır) tarihlerini de anlatıyor.

Bilmediğim, duymadığım bir sürü ayrıntı öğrendim. Kitabı elimden bırakamadım.

İçerisinde yazarın veya kaynaklarının farklı yorumladığı, gözlemlediği yorumlar olabilir, ama okudukça içeriği insanı sarıyor.

Mesela;

– Osmanlı İmparatorluğu döneminde  4 minareli cami inşaatına sadece Padişahın yaptırdığı camilerde ve İstanbul’da izin verildiğini, ilk defa duydum.

– Osmanlı İmparatorluğu gemicilerinin çoğunun rum kökenli olması ve Yunan ayaklanması sonrasında onların Türk kökenli gemicilerle değişitirilmesi ile donanmanın bir süre sorun yaşadığını, ilk defa okudum.

Bazı şehirlerin içerisindeki çok kültürlülüğün, farklı enerji yarattığını, etkilerinin sadece o şehirle sınırlı kalmayıp, ülkeyi ve hatta Dünya’yı etkilediğini çarpıcı örneklerle okudum.

Aynı yazarın şimdi “Konstantiniyye” isimli kitabını okumaya başlayacağım. İçimden bir ses en az aynı lezzeti alacağımı söylüyor.

Levant’ı okumanızı  tavsiye ediyorum.

Kasko ve Trafik Portföyü Az Sayıda Şirkkette mi Toplanıyor?

2012 Şubat TSRSB sonuçları açıklandı.

Hayat Dışı Sigorta Sektörü %16.22 oranında büyüyor.

Uzun yıllardır karsızlık problemi yaşanan kasko ve trafik portföyü de, kendi içinde hareket halinde. Motor portföyü giderek ilk 4 firmada toplanıyor.

Trafik branşında Şubat 2011 sonunda ilk 4 firmanın (Axa, Anadolu, Ak ve Güneş) payı %49.48 iken,

2012 Şubat sonunda ilk 4 firmanın (Axa, Anadolu, Ak ve Groupama) payı %52.89 a yükselmiş.

Yani, sektörün trafik üretiminin yarısından fazlasını 4 şirket üretiyor.

Aynı branşın ilk 2 şirketteki ağırlığı nasıl diye baktığımızda; Axa ve Anadolu Sigorta firmalarının trafik branşındaki payları;

-2011 Şubat sonunda %37 iken,

-2012 Şubat sonunda bu oran %39.87 ’ye yükselmiş.

Kasko branşında ilk 4 şirketin (Anadolu, Axa, Ak ve Allianz) üretimi

-2011 Şubat sonunda %50.88 iken,

-2012 Şubat’ında %54.13 e yükselmiş.

İlk 2 şirket Anadolu ve Axa Sigorta A.Ş.’nin  kasko üretimlerinin toplam içerisindeki payları %31.77 ’den %36.73 ’e yükselmiş.

Ne dersiniz, sektörde motor branşı yakın gelecekte sadece ilk 4 ve belki de ilk 2 şirkette mi toplanacak?

O zaman; “Rekabet üst sıralarda motor branşı için, alt sıralarda diğer sigortacılık branşları için yoğunlaşacak”, diyebilir miyiz?