50-55 yaşlarında, saçları dökülmüş, dişleri seyrekleşmiş, zayıf bir adama görev verilmiş: Bu kapıdan geçen herkesten giriş parası alacaksın.
Kendi kulubesinin ve büyük bir boşluğun kralı hissinde, bir kulube ve bir de “el ile açılan Güvenlik Bar’ ı”.
Giriş ve çıkışta metrelerce, belki kilometrelerce boşluk ve bilet kesen yanlız bir adam.
…
2003 ve 2004 arası. Ürgüp’ün 5 km ötesinde, Kızıl Vadi adında bir vadi var. En önemli özelliği, gün batarken Güneş öyle bir şekil alıyor ki, Kocaman bir Portakal. Başka bir gezegen görüntüsü ile yavaş yavaş batıyor. Battığı yer volkanik oluşumlardan meydana gelmiş Peri Bacaları ve o bölgedekilerin yüzeyi “Kırmızı” renk.
Akşamları, Peri Bacalarından oluşan bir vadinin arkasından batan Güneş ve Kırmızı toprak nasıl bir görüntü verir?
Kapatın gözlerinizi ve hayal edin.
Gün batımını seyrederken, güzel bir Kapadokya Kırmızı Şarabını yudumladığınızı da hayalinize ekleyin.
…
Orada yaşadığım 1.5 yıl aşağı yukarı her gün, Golden Retriever köpeğim ile, Kızıl Çukur a gezmeye gidiyorduk. Benim doğa olarak “Huzur’u en çok bulduğum yer” olduğu için ve Golden’ın doğada rahatsız edilmeden koşabildiği, tarla farelerinin yuvalarını eşeleyebildiği yer olduğu için.
…
Bekçisi ile orada tanıştık. Ortahisar Belediyesinde işçi olarak çalışıyordu. Gide gele ahbap olduk.
Antenli ve pille çalışan ancak, sadece TRT’nin bir kanalını, o da hışırtıyla çeken eski bir radyosu vardı. Nedense hep “TRT Haber bültenleri” yayında olurdu. Ya da ben onları hatırlıyorum
Her sabah bizim geleceğimiz saatte, mavi renk piknik tüpünün üzerinde alüminyum demliğinde çay demlerdi. Tek odalı Bekçi Kulubesinin dışındaki muslukta yıkanmış ve üzerinde bölgenin kireçli suyunun lekeleri duran, ince belli bardakları ile çay hazırlar ve bana “ev, kahvehane ve sadece kendisinin yaşadığı kulubesinden oluşan” Dünyasında yaşadıklarını uzun uzun anlatmayı severdi.
Benden başka oraya gelen, onunla zaman geçiren yoktu ki.
Tur otobüsleri gelir, bilet paralarını öder, el ile çalışan geçiş Bar’ı kaldırılır ve otobüse geçiş izni verirdi. Sabah’ın 7.30’undan, günün Batışına kadar.
…
Taze demlenmiş çay kokusu ile “Hoş geldin Ertuğrul Bey, Dün yoktunuz” diye seslenmesini bugün gibi, iyi hatırlıyorum.
Bir gün gitmeyişimiz etkiliyordu onu. Oysa sadece bir çay içimi ve en fazla 30 dakika kalıyorduk orada.
Onun yalnızlık, benim huzur bulduğum o giriş kapısında….