İki Şey

Seyahatteydim. Ofise döndüm bir dost güzel bir yazı göndermiş. “Orjinali  Giordano Bruno (1548- 1600 Italya)’ya aitmiş.

Güzel bir hafta sonu dileği ile, sizlerle paylaşmak istedim.

İki şey ‘Kalitesiz İnsan’ın özelliğidir:

1- Şikayetçilik

2- Dedikodu

  İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:

1- Bakış açısını değiştirmek

2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek

İki şey yanlış yapmanı engeller:

1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek

2- Hak yememek

İki şey kişiyi gözden düşürür :

1- Demagoji (Laf kalabalığı)

2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)

İki şey insanı ‘Nitelikli İnsan’ yapar:

1- İradeye hakim Olmak

2- Uyumlu Olmak

  İki şey ‘Ekstra Değer’ katar:

1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak

2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek

  İki şey geri bırakır:

1- Kararsızlık

2- Cesaretsizlik

İki şey kaşif yapar:

1- Nitelikli çevre

2- Biraz delilik

  İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:

1- Baskın yeteneği bulmak

2- Sevdiğin işi yapmak

  İki şey başarının sırrıdır:

1- Ustalardan ustalığı öğrenmek

2- Kendini güncellemek

  İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:

1- Niyetin saf olması

2- Ruhsal farkındalık

  İki şey milyonlarca insandan ayırır:

1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak

2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla

yaklaşabilmek

İki şey gelişmeyi engeller:

1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat)

2- Felakete odaklanmış olmak

  İki şey çözüm getirir:

1- Tebessüm (gülümseme)

2- Sükut (susmak)

  İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır:

1- Anne

2- Baba

  İki şey geri alınmaz:

1- Geçen zaman

2- Söylenen söz

İki şey ulaşmaya değerdir:

1- Sevgi

2- Bilgi

  İki şey “hayatta önemli olan her şey” içindir:

1- Nefes alabilmek

2- Nefes verebilmek

 

 

 

 

 

 

 

 

Yeni Birleşme ve Satın Alma’ların Tam Zamanı

Türk Sigorta Sektörü, karsızlık sorunu olmasına rağmen, iki konuda yabancıların ilgisini çekmeye devam ediyor.

Bir tanesi; Gelişmiş hiçbir ülkede var olmayan büyüme potansiyeli diğeri ise, henüz Pazar Yapıcı şirketin, diğer Pazar Oyuncuları ile pazar payında aşılamaz farklara ulaşmamış olması.

Yurt dışı örnekleri izlediğimizde genellikle şu manzarayı görüyoruz; Lider şirket pazar payında öyle bir büyüklüğe ulaşmıştır ki en yakın takipçisinin ona yetişmesi (organik büyüme ile) yıllar alır ve hatta imkansızdır.  Ancak, inorganik büyüme ile fark kapatılabilir ki, o pazarlarda şirketler satış için çok maliyetliler. Kazanç/maliyet oranı satın alma konusunda istek uyandırmaz.

Oysa Türkiye’de henüz market lideri, liderliğini perçinleyememiş ve her an liderliği ikinci sıradaki şirkete kaybetmek riskini taşımaktadır. Diğer pazar oyuncuları da organik büyüme ile çok uzun sürelerde katılabilecekleri liderlik yarışına, hali hazırda satılmamış ama “satışa hazırlanan” oyunculardan bir veya iki tanesini alarak katılabilirler.

İçeriden bakınca karsızlık açısından bunalmış sektör, belki de yeni birleşme ve satın almalar  için uygun ortamı da sağlamıştır.

Sıkışmışlıktan çıkmayı ve optimum büyüklüğü yakalamayı hedefleyen “uluslararası sigorta devleri” ile “sayıları bir elin parmakları kadar olmakla birlikte, iyi bir pazar payına sahip Pazar oyuncuları” acaba yeni görüşmelere başlayabilirler mi?

Yeni bir atılım ve değişim rüzgarı için doğru zaman diye düşünüyorum.

Bence; yakında pazar gene hareketlenecek.

Aranması gereken cevap:

1- Pazara yeni oyuncular mı girecek?

2- Sıralamada yerinden mutlu olmayan şirketler mi, birleşme ve satın almalara ilgi gösterecek?

3- İlk 3 de yer almayı hedefleyen orta ve orta üstü büyüklükte şirketler mi harekete geçecek?

İçimden bir ses, bu tür bir hareket için zamanın uygun olduğunu ve yakında bir şeylerin değişebileceğini söylüyor.

Bakalım doğru mu?

Şirket Birleşme ve Satın Alımlarında Kritik Tarihler

Türkiye de Şirket, “Birleşme ve Satın Alma’larının” (M&A) sayıları son 5 yıldır artıyor. Dünya da ise çok uzun yıllardır birleşme ve satın almalar gerçekleşiyor. Elde edilen tecrübe birikimi ile tüm Birleşme ve Satın Alma’larda  kullanılan standart süreçler oluşturulmuştur.

Sırf bu süreçlerin olması gerektiği gibi yönetilmemesinden dolayı, başarısızlıkla sonuçlanan pek çok satın alma operasyonu bulunmaktadır. Başarısız “satın alma süreç yönetimi” nedeniyle; Şirkette büyüme duruyor, karlılık azalıyor, çalışanlarda motivasyon düşüklüğü ve şirketten ayrılmalar yaşanıyor.

Sadece Birleşme ve Satın Alma’larda kullanılan standart süreçlerin anlatıldığı eğitimler yapılıyor. Bunlardan Belçika da düzenlenen bir tanesine (2007 yılında) yönetim ekibi olarak biz de katıldık. Eğitimin ilginç özelliği, bizden başka tüm katılımcıların “Satın Alan” şirketlerin temsilcileri  olması idi. Ve ta ki biz itiraz edene kadar eğitim “satın alanların bakış açısından” neler yapılması gerektiği anlatılıyordu.

Eğitimde bizi en fazla etkileyen ve o zamana kadar bilmediğimiz konu: Birleşme ve Satın Alma’larda iki kritik gün’ün varlığından bahsedilmesi idi.

Bunlar:

-İlk Gün (Day One)
-ilk 100 Gün (The First 100 days)

Bu tarihlerin gerçek hayattaki önemini  pratik te de gözlemleme imkanımız oldu.

İlk Gün (Day One) : Satın alma hukuki olarak tamamlanmıştır. Şirket içerisinde kritik öncelikler belirlenir ve entegrasyon için detaylı bir plan hazırlanır. Bu plan,  Entegrasyon Projesi’nin Yöneticisi tarafından, projede rol alacak tüm ekip üyelerine ve şirket yöneticilerine “İlk Gün” sunulur. Planlarda, şirket içi motivasyonu artırıcı önlemlerin yanı sıra “çabuk kazanımlara” ilişkin aksiyon planları da belirlenmiştir.”

-İlk 100 Gün (The First 100 Days) : Entegrasyonun başlamasından sonraki ilk 100 gün. Entegrasyonun planlandığı gibi devam edip etmediği, başarılı/başarısız ilerlediği, 2 kurum arasındaki yönetsel farklılıkların ortaya çıktığı ve başlangıçta yapılan planlamanın içerisindeki “Hızlı Kazanımların” gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlendiği, kritik süredir.

Bir şirket satın almaya hazırlanıyorsanız veya şirketinizi satma hazırlığındaysanız bu iki kritik gün ile karşılaşacağınızı unutmayın.

Sürecin hangi tarafında yer alırsanız alın, benim önerim bu tarz eğitimlere de (imkan var ise) iştirak edilmesi.

www.bavul.com

Bir dönem çok seyahat ediyorduk. Sigorta Dükkanım  kuruluş çalışmaları nedeniyle yaklaşık 6 aydır eskisi kadar çok seyahat edemiyoruz. Oysa en çok sevdiğimiz ve emekliliğimizde yapmayı en çok istediğimiz şey, seyahat etmek.

Havayolu taşımacılığı çok gelişti ve artık her bütçeye göre uçuş bulunabiliyor. Üstelik uçuş hatlarının sayısı arttı. Benim adını bile duymadığım noktalara uçak seferleri var.

Aynı güzergaha farklı maliyetlerle seyahat edebilme imkanı var. Sadece karşılaştırabilmek gerekiyor. Elbette, karşılaştırma denilince ilk akla gelen platformlar da internette yerlerini almışlar.

Bugün bir dostum ziyarete geldi ve Turkcell ortaklığında yeni bir web sitesi oluşturulduğundan bahsetti. www.bavul.com

En önemli özelliklerinden bir tanesi; tüm uluslararası şirketlerin tarifelerine kolaylıkla ulaşılıyor olmaktan öte; Türkiye de kamu ve özel hava yolu şirketlerinin neredeyse tamamının servislerine  bir arada ulaşılabilen ilk site imiş.

Aynı zamanda sitede bilet fiyatlarında indirim fırsatları gördüm ama, beni en çok etkileyen kısmı bir banka bu siteden bilet alan ve kendi kartını kullanan müşterilerine %20 bonus ödemesi yapıyormuş.

Yakın zamanda planladığımız bir uçuş için karşılaştırma yaptım. Liste fiyatı bizim aldığımız bilet fiyatından daha ucuzdu bunun yanına eğer o bankanın kredi kartını kullanarak alış veriş yaparsak kazanılan %20 bonus bambaşka bir şey…Çünkü, planladığımız seyahat gidiş geliş söz konusu sitede yaklaşık 750 EUR (Biz 840 EUR dan satın alabildik),  indirimin yanında 150 EUR karşılığı bonus almak süper…

Uçak bileti almadan önce deneyin. Sigorta da nasıl ki sigortadukkanim.com hizmeti ile karşılaştırma yapıp size en uygun sigorta ürününü alabiliyorsunuz, hava yolu taşımacılığında da bavul.com  dan sağlayabilir, varsa ilgili bankanın kartından %20 bonusları kazanabilirsiniz.

Üstelik facebook ta www.bavul.com ‘a güzel bir de oyun hazırlamışlar. Eğlenceli… http://apps.facebook.com/hooopnereye/?ref=bookmarks&count=0&fb_source=bookmarks_apps&fb_bmpos=1_0

Memnuniyet veya memnuniyetsizliğinizi de bizlerle paylaşın ki yanıldık mı doğru tavsiye mi bilelim.

2011 Year End GI GWP Expectation Of Turkish Insurance Sector

 

I received the figures below from web site of Association of Turkish Insurance and Reinsurance Companies (TSRSB). Comparing last 7 years figures, I tried to reach to 2011 year end GI GWP expectation of Turkish Insurance Sector.

In the past, it looks like Q4 stand alone figures in total year GWP were btw. 25.3%  and 28.4%.  For 2010 it realized as 27.4%.

If we accept that it will be the same ratio with last year (27.4%), can we say that 2011 year end GI GWP Expectation of Turkish Insurance Sector will be  14.490.064.103 TL?

 

Çözelim Şu Güven Sorununu

Bir söz vardır, “Alacağı ürünün kalitesi hakkında yeterince uzmanlığı olmayanlar, kaliteli ürünü seçme işini markalara bırakırlar ve marka almayı tercih ederler.” diye.

İyi bir markadan alış veriş yaptığınızda bilirsiniz ki; o marka sizin alacağınız ürünün imalatından vitrine konulmasına kadar süreci sizin adınıza denetlemiş ve markası altında vaad ettiği taahhütlere uygun üretim yapmış ve sizlere sunmuştur.

O markayı satın aldığınızda şu güveni hissedersiniz: Ürünün kullanımı sırasında, ürün hatasından dolayı sorun yaşarsanız o ürünü gerekirse hemen değiştirilecektir.

Sırf bu güveni vermek amacıyla; bazı market zincirleri “tüketici hakları” beyanları, bazı tekstil firmaları ve otomobil distribütörleri “Koşulsuz Müşteri Memnuniyeti beyanları” yayınlıyorlar.

Örnekler:

Gıdada:

Müşteri Hakları adı altında, İade Hakkı, Promosyon Fiyatına Ürün Hakkı, Taze Ürün Alma Hakkı, Sigorta Hakkı, Düşük Olan Fiyatı Ödeme Hakkı, Denetlenmiş Ürün Alma Hakkı vb. gibi haklar sıralanmaktadır.

Tekstilde:

-Eve döndüğünüzde satın aldığınız ürünlerin rengi, modeli içinize mi sinmedi? Ya da aldığınız ürünün yerine başka bir ürün mü almak istiyorsunuz?

-Kullanılmamış ve tadilat yapılmamış ürünleri, dilediğiniz mağazamızdan en geç 30 gün içerisinde faturanızla birlikte değiştirebilir veya iade edebilirsiniz.

-Ürününüzü başka bir ürünle değiştirmek istediğinizde;ürününüzü, fiyatı aynı olan her ürünle değiştirebilirsiniz.

Otomobilde:

-Müşteri memnuniyetini sağlamak, görev alanında olmasa dahi, tüm çalışanların birinci önceliğidir.

-Müşteri lehine bile olsa, müşteri bilgisi ve onayı olmaksızın bir işlem yapılamaz.

-Şirket lehine olsa bile, müşteriye eksik ya da yanlış bilgi verilmez.

-Müşterinin kişisel bilgileri  ya da aracı ile ilgili herhangi bir bilgi ya da belge müşterinin onayı olmadan ikinci bir şahsa ya da firmaya verilemez

-Müşteri ile kurulan ilişki, bir firma-müşteri ilişkisidir. Müşterinin tanıdık, eş, akraba veya sürekli bir müşteri olması, çalışanın davranış şeklini değiştirmez.

vb. gibi.

Measure loyalty in low-engagement markets

Peki sigortaya, sigorta şirketlerine tüketicinin güven duygusunu artırmaya dönük kurumsal olarak neler yapılıyor?

Sigorta şirketleri nihai tüketicisine, müşterisine güveni artıracak ne gibi mesajlar veriyor?

Güven konusunda, iki taraflı ve yanlış bir algı yerleşmiş.

Sigorta şirketleri; “Acaba hasarda suiistimal var mı?” diye düşünürken, (Poliçe değil müşteriyi izleyenler hariç)

Sıradan vatandaş, “Eğer bir hasarım olursa bu şirketten hasarımı zamanında ve tam olarak alabilir miyim?” kaygısında.

Bu nedenle de sigorta şirketinin marka vaadi ona yetmiyor. Tanıdık birisi olsun. Bu acente tanıdığım, şu şirkette arkadaşım çalışıyor, diyerek subjektif kriterlere göre seçimlerine yön veriyor.

Oysa sigorta sektörü de bütün olarak veya firma-firma hizmet standartlarını, müşteri haklarını, müşteri memnuniyetini sağlamak için neler vaad ettiğini açıklamalı mı?

Sigortacılığın geleceğini, “kurumsal ve ticari segmentten çok”, “bireysel ve KOBİ’lerde gören firmaların” bu mesajı vermesi elzemdir ve ancak o zaman müşteri  sigorta şirketini seçecektir. Dost, arkadaş, kardeş, akrabaları değil.

Türkiye-Avrupa Karşılaştırmalı Prim Üretim Rakamları

Avrupa ülkelerindeki sigorta üretimleri ile Türkiye deki sigorta üretimini karşılaştırmak istedim.

Kaynak olarak Avrupa Sigorta ve Reasürans Şirketleri Federasyonu  (CEA) tarafından yayınlanan Avrupa Sigortacılığı Eylül 2011 rakamlarını  aldım.

Aşağıdaki tabolda; 2010 sonunda 32 Avrupa ülkesinde EUR cinsinden, Hayat, Hayat Dışı ve Sağlık sigorta üretim rakamları var.

Sol tarafta ülke rumuzlarının yanında yer alan rakamlar ise; 2010 yılı Prim üretim rakamları.

Yeri gelmişken belirtmeliyim ki; Gelişmiş Ekonomilerde Hayat üretimi, Hayat Dışı Sigorta üretiminden daha fazla olduğu halde, Türkiye de henüz bu durum tersidir.

Tabloda mavi renk Hayat üretimini, kırmızı renk Hayat Dışı prim üretimini (Yangın,  Oto Kaza ve Kaza), yeşil renk ise Sağlık branşı prim üretimini temsil ediyor.

Bana çarpıcı gelen bazı rakamların da altını çizmek istedim.

-İngiltere de 2010 yılında üretilen prim rakamı 209 milyar EUR iken, Türkiye de 7.1 milyar EUR.

-Tablodaki sıralamada Türkiye’ye gelinceye kadar, ülkelerin Hayat üretimi, Hayat Dışı üretimden daha fazla.

-Sadece Hollanda da Sağlık branşından elde edilen prim rakamı hem hayat, hem de hayat dışı prim üretiminden daha fazla.

-Nüfusu 9-10 mio kişi olan Yunanistan’ın ürettiği toplam prim rakamı 5.2 milyar EUR iken, Türkiye 7.1 milyar EUR da kalmış.

Türkiye açısından bardağın dolu tarafı ise; geçtiğimiz 5 yılda olduğu gibi, sonraki 5 yılda da 2010 prim rakamının iki katına ulaşması beklenmekte. Ve hatta, 10 yıl sonra 2010 yılı üretiminin üç katı büyüklüğe ulaşacak.

Ancak görünen o ki; üç katlık bir büyümeye ulaştığında dahi İngiltere, Fransa ve Almanya’ya kıyasla gidilecek en az 10 katlık yol daha olacak…

Belki de, beklentilerden bile daha hızlı büyür sektör.

Neden olmasın?

Sigorta İletişiminde Farklılık

Bugünkü yazım ile, internet üzerinden sigorta ürünleri satan yurt dışı şirketlerin kullandıkları “esprili” iletişim yöntemleri hakkında birkaç örnek vermek ve bu vesile ile de sizlerin haftaya neşeli başlamanızı, amaçladım.

Son yıllarda, başta İngiltere olmak üzere pek çok Avrupa ülkesi ve ABD de,  sigorta şirketleri ve “Aggregater” denilen sigorta aracılarının “on-line sigorta satışlarına” ilişkin TV reklamları, belki de tüm diğer finansal şirket reklamlarından daha fazla yoğunluk ve sıklıkta,  ulusal kanallarda dönüyor.

Ve de genellikle, Sigorta Şirketleri/Aggregater firmaları  iletişim faaliyetlerini  esprili (humor) mesajlar üzerine kurgulamışlar.

Örnek:

1- ABD’nin  üçüncü en büyük özel araç sigortacısı, oto sigortalarında 10 milyon poliçe adedine ulaşmış Geico; bir sigorta şirketi olarak yarattığı çizgi karakter ile iletişimini yapıyor. Bu karakterin ismi Gecko.

(“Gecko” sözlük tanımına göre, sıcak memleketlere mahsus ufak bir kertenkele türü.)

Sevimli yüzlü bu kertenkele karakteri, ülkede o denli ünlü olmuş ki, sadece Geico Sigorta Şirketi’nin reklam maskotu değil, aynı zamanda oyuncakları da yapılarak satılan neredeyse ulusal bir “film yıldızı” haline gelmiş.

Product Details

Tanıtım filimlerinden bir tanesini seyretmek isterseniz aşağıdaki linki ziyaret edebilirsiniz.

Geico

2- İngiltere de faaliyette bulunan “Compare The Market” firması, “çok basit bir on-line form doldurulmak suretiyle, müşterilerine en iyi sigorta ürünlerine ait fiyat tekliflerini sunma” iddiası ile yola çıkmış bir şirket.

www.comparethemarket.com  (Pazar Karşılaştır)  isimli web sayfaları aracılığı ile faaliyetlerini sürdürürlerken, ingilizce “Market” kelimesi yerine “Meerkat” kelimesinden yola çıkarak “The Meerkat” isimli sevimli karakterler yaratmışlar.

                                                                   

(“Meerkat” sözlük tanımı: Mirketler,  30 cm boylarında, koloni halinde yaşayan, Afrika’ya özgü etobur memeli hayvanlar.Kolonileri 15 kadar hayvandan oluşur, aralarında iş bölümü yaparlar ve yuvalarının güvenliğini sağlamak için etrafı gözetleme, düşmanlarını kollama görevlerini sırayla paylaşırlar.)

“Pazar Karşılaştır” (compare the market) anlamına gelen orjinal şirket isimlerini, “Mirket Karşılaştır” (compare the meerkat)  şeklinde çevirerek işin içerisine espri katmışlar.

Bu karakterlerin yer aldığı reklam ve iletişimde pek çok esprili dil kullanılıyor ve başta paylaşım siteleri olmak üzere pek çok mecrada ayrı ayrı konularda çekilmiş filmleri dönüyor.

“Simples” adıyla adlandırılan, The Meerkat’lerin rol aldıkları filimlerde kullandıkları en temel vurguları, neredeyse her kelimenin sonuna; ingilizce’de kelimeleri çoğul haline getirmekte kullanılan, “s” harfi ekliyorlar.

Bu örnekler sadece iki adetle sınırlı değil. Bu ve benzeri karakterler ve rol aldıkları tanıtım mecralarına bakınca, söz konusu şirketlerin sattıkları ürünlerin, sigorta poliçesi olduğuna inanabiliyor musunuz?

Sigortacılığın İletişim Dili Değişmeli

İki gündür sigorta sektörü üst yönetimleri ile gerçekleştirdiğimiz toplantılar esnasında, sigorta sektörünün tanıtımında bir “lisan değişimi yapılmalı mı?” konularını da konuşma fırsatımız oldu.

Malum, bizim işimiz genellikle olumsuz olayların meydana gelmesi sonucu ortaya çıkabilecek kayıpların giderilmesi üzerine kurgulu.

Biraz işin doğası, biraz da iletişim firmalarının iş alanımızı yüzeysel tanımaları ve/veya bizim yeterince iyi anlatamamamız ya da onlardan beklentilerimizi yanlış aktardığımız için,  yapılan iletişimde yüzümüz hep karamsar ve kötü olaylarla birlikte anılıyor.

Deprem oluyor, kaza oluyor, sel oluyor,  birisi vefat ediyor ve sigortadan bahsediliyor vb. gibi.

Ben hatırlıyorum. Ne zaman Ajanstan “yeni bir konsept istesek” bize, “Yara Bandı” geliyordu. Ya biz anlatamıyorduk ya da, sigorta algısı Ajansta bile bu kadarla sınırlı idi.

Oysa, zaten yoğun yaşam stresinin içerisindeki insanlara hizmet veren kurumların mesajları farklılaştı. Daha yaşama dair, duygulara hitap eden, eğlenceli iletişime dönüldü. Bakın telekomünikasyon firmalarının reklamlarına, bakın Bankacılık sektörünün reklamlarına.

Aslında, sigortacılık alanında da iletişimin biraz daha ürüne, hizmete odaklandırılıp, mesajın biraz daha sıcak bir şekilde verilmesinde fayda var. Ki sigortacılık denildiğinde, müşterilerin zihninde canlanacak algı daha pozitif olsun.

Korku, endişe üzerine kurgulu bir algıdansa, pozitif algı her zaman daha fazla iş yapar. En azından daha uzun soluklu olur. Çünkü korkuya dayalı sigorta talebi, belirli bir olayın gerçekleşmesinden sonra yoğunlaşıp, söz konusu olay gündemden düştüğü anda sona eriyor ki ülkemizde gündemler çok çabuk eskiyor.

Ancak, iletişimde verilecek pozitif mesajlarla etki daha da büyür ve sigorta tabana yayılabilir.

Hele ki sosyal medyada tanıtım denilince, işin içine daha da fazla “humor” (Neşeli, eğlenceli) beklentisi  giriyor. Bu nedenledir ki, Çoktan Seçmeli Sigorta Konsepti ile sosyal medyada paylaştığımız 3 adet filmimiz, yaklaşık bir aylık sürede  kadar 650.000 kişiye ulaştı. (Videolar)

 

 

Kızıl Vadi’nin Bekçisi

50-55 yaşlarında, saçları dökülmüş, dişleri seyrekleşmiş, zayıf bir adama görev verilmiş: Bu kapıdan geçen herkesten giriş parası alacaksın.

Kendi kulubesinin ve büyük bir boşluğun kralı hissinde, bir kulube ve bir de “el ile açılan Güvenlik Bar’ ı”.

Giriş ve çıkışta metrelerce, belki kilometrelerce boşluk ve bilet kesen yanlız bir adam.

 …

2003 ve 2004 arası. Ürgüp’ün 5 km ötesinde, Kızıl Vadi adında bir vadi var. En önemli özelliği, gün batarken Güneş öyle bir şekil alıyor ki, Kocaman bir Portakal. Başka bir gezegen görüntüsü ile yavaş yavaş batıyor. Battığı yer volkanik oluşumlardan meydana gelmiş Peri Bacaları ve o bölgedekilerin yüzeyi “Kırmızı” renk.

Akşamları, Peri Bacalarından oluşan bir vadinin arkasından batan Güneş ve Kırmızı toprak nasıl bir görüntü verir?

Kapatın gözlerinizi ve hayal edin.

Gün batımını seyrederken,  güzel bir Kapadokya Kırmızı Şarabını yudumladığınızı da hayalinize ekleyin.

Orada yaşadığım 1.5 yıl aşağı yukarı her gün, Golden Retriever köpeğim ile, Kızıl Çukur a gezmeye gidiyorduk. Benim doğa olarak “Huzur’u en çok bulduğum yer” olduğu için ve Golden’ın doğada rahatsız edilmeden koşabildiği, tarla farelerinin yuvalarını eşeleyebildiği yer olduğu için.

Bekçisi ile orada tanıştık. Ortahisar Belediyesinde işçi olarak çalışıyordu. Gide gele ahbap olduk.

Antenli ve pille çalışan ancak, sadece TRT’nin bir kanalını, o da hışırtıyla çeken eski bir radyosu vardı. Nedense hep “TRT Haber bültenleri” yayında olurdu. Ya da ben onları hatırlıyorum

Her sabah bizim geleceğimiz saatte, mavi renk piknik tüpünün üzerinde alüminyum demliğinde çay demlerdi. Tek odalı Bekçi Kulubesinin dışındaki muslukta yıkanmış ve üzerinde bölgenin kireçli suyunun lekeleri duran, ince belli bardakları ile çay hazırlar ve bana “ev, kahvehane ve sadece kendisinin yaşadığı kulubesinden oluşan” Dünyasında yaşadıklarını uzun uzun anlatmayı severdi.

Benden başka oraya gelen, onunla zaman geçiren yoktu ki.

Tur otobüsleri gelir, bilet paralarını öder, el ile çalışan geçiş Bar’ı kaldırılır ve otobüse geçiş izni verirdi. Sabah’ın 7.30’undan, günün Batışına kadar.

Taze demlenmiş çay kokusu ile “Hoş geldin Ertuğrul Bey, Dün yoktunuz” diye seslenmesini bugün gibi, iyi hatırlıyorum.

Bir gün gitmeyişimiz etkiliyordu onu. Oysa sadece bir çay içimi ve en fazla 30 dakika kalıyorduk orada.

Onun yalnızlık, benim huzur bulduğum o giriş kapısında….