Dedeme Burayı Bedava Vermişler, Almamış

Linkedin aracılığı ile bana ulaşan bir iş adamı, Türkiye’de şu, şu sektörlerde yatırım yapılacak şirket arıyorum, bulmama yardımcı olur musunuz? diye sordu.

Geçtiğimiz günlerde sohbet ettiğim bir Private Equity yetkilisi de; “Sandığınız gibi değil,  Türkiye’de yatırım yapılabilecek şirket bulmak çok ta kolay değil, bulunmuyor.” dedi.

Durumun bu kadar vahim olduğunu düşünmüyorum. Bu, biraz da iş arayanlarla, iş verenlerin doğru platformlarda buluşabilmesinin zorluğuna benziyor.

İş veren olarak o anda aradığınız özellikler, katlanabileceğiniz maliyet, (vb gibi) ile iş arayanların o iş yerinden beklentileri, çalışma ortamı, teklif edilen maaş, yan haklar ve kendisine biçtiği değer örtüşmüyor olabiliyor.

Galiba yatırım yapmak isteyenlerin aradığı şirket özellikleri ile şirketlerine yatırımcı arayanların aradığı özelliklerin örtüşmesi de her zaman kolay olmuyor.

Farklı şirketlerdeki tecrübelerim gösteriyor ki yatırım arıyorsanız;

  • Kurumunuzu, özellikle muhasebe açısından ve maliyeti kısa dönemde ne kadar yüksek olursa olsun, şeffaf ve hesap verilebilir şekilde yönetin,
  • İşler olabildiğince profesyonelce yönetilsin. Yatırımcı, “başarısı çok fazla spesifik insanlara bağlı” kurumlardan ziyade ekip başarısı ve kurumsal işleyiş arıyor.
  • Söylemeye ne gerek var mı? bilmiyorum. Karlılık ve büyüme trendi ile Pazar’ın sektörün yaptığı iş veya ürettiği hizmete gösterdiği talep önemli,
  • Hangi sektörde iş yapıyorsanız yapın, teknolojiyi kullanıyor olun ve  raporlamaları ihmal etmeyin. Etkileyici oluyor. İyi raporlamayı, ürünün güzel ambalajı diye, düşünün.
  • Geçmişe dönük biraz tarih ve bu tarihte yazılan bir “hikaye” olmalı. “Dün kurdum, bugün yatırımcı aldım.” Biraz daha olağanüstü şartlarda gerçek olabilir.
  • Siz, “ne kadar iyiyiz hadi yatırımcı alalım.” deseniz de, yatırımcıların o pazara veya firmaya yatırmak istediği rakam sizin ciro veya yatırım beklentinizi ile uyuşmuyor (daha çok veya daha az yatırım limitleri) olabilir.

Gene de, Türkiye de gelişmiş pek çok ülkede yaşanan trendleri, yani yatırımcıların, yatırım yapacak şirket aradıkları bir Pazar haline gelmiş ya da  hızla geliyor.

Vardır ya;

“Dedeme bu araziyi neredeyse bedava vereceklermiş, almamış. Şimdi arazinin geldiği değere bak.” Hikayelerinde, sizin torunlarınız da benzer hikayeler anlatsın istemiyorsanız; Pazarda hala boşluk, kurumsal şirket arayışı var ve yakın gelecekte de olacağa benziyor. Düzgün, profesyonelce iş yapacak şirketleri kurmak  ve yatırımcı almak için fırsatlar, yakın dönemde de çoğalacak gibi de gözüküyor.

Bazen de Çocuk Olmak Lazım

Biraz ülkedeki kaotik siyasi ortam, bu ortamın ekonomiye olumsuz etkileri ve yarattığı karamsarlık, ağırlaşan hayat şartları, insanları sert, gergin, mutsuz ve biraz da fazla ciddi yaptı.

Oysa çocukların dünyasına bakıyorum bulundukları her ortamda, renk arıyorlar, neşe arıyorlar, mutluluk arıyorlar. Biz büyüklere kalıplarımıza ters geldiği için tuhaf gelen, bazen çılgınca şeyler yapıyorlar.

Aslında onların aradıklarını biz büyükler de aramıyor muyuz? Toplum kalıpları nedeniyle garip karşılanırım, tuhaf olur, Ne derler?, endişeleri ile kabuklarımıza çekildikçe çekilip mutsuzluklarımıza mutsuzluk katmıyor muyuz?

Yılbaşı kutlamalarını, süslenen sokakları, ışıklandırılan evleri, imkanlar sınırında alınan hediyeleri, muzip aksesuarları seviyorum. 31 Aralık ile 01 Ocak arasında hayatımızda somut bir şey değişmese de, kısa bir süreliğine de olsa verdiği coşku, saçtığı pozitif enerji yeter.

Bir şeyin iyi olup olmadığını “en insani şekilde” çocukların verdiği önyargısız tepkilerden anlamak mümkün. Ve onlar yılbaşı hazırlıklarına, ışıklı sokaklara, coşkuya, heyecana, bayılıyorlar ve üstelik bir yıl daha yaşlanmış olmanın verdiği buruklukları hiç yaşamadan…

Hafta sonu evimizden yoğun trafiğe rağmen Nişantaşı’nı görmeye gittik. Işıl ışıl sokaklar, neşeli kalabalıklar, birlikte fotoğraf çektiren, başka hiçbir neden yokken sırf çevrelerindeki ışık cümbüşünden gülümseyen kalabalıklar…

Bu anı bir saat bile olsa kalabalıklara yaşatmak, çocuk olma coşkusunu tekrar hissettirmek, insanları kısa bir süre için bile olsa sıkıntılarından uzaklaştırmak, bu hazırlıkları yapanlar için ne büyük mutluluk.

Keşke, her vesile ile büyüklere de “çocuk coşkusu” yaşatılabilse. Keşke, tüm belediyeler imkanları dahilinde yılbaşında ama sadece yılbaşı ile sınırlı kalmaksızın, her fırsatta insanlara mutluluk dağıtacak, çocuksu güzellikleri sunabilse.

Bakmayın yılbaşı bizim değil diyenlere, fırsat bu fırsat kutlayın, eğlenin, bir anlığına tekrar çocuk olun, mutlu olun,  o anın tadını çıkartın. Bırakın onları büyük olmanın sahte ciddiyeti içinde karamsarlıklarını yaşamaya devam etsinler.

Biz büyüklere de “Çocuk coşkusunun 365 gün süreceği” bir yeni yıl diliyorum.

Kuruma Bağlılığı Artırmak Zor Değil

Özellikle bireysel müşterilere dönük bir girişime başladığınızda büyük kurum içerisinde farkına bile varmadığınız giderler sizin için karşılanması ağır bir yük haline geliyor.

Örnek: www.sigortadukkanim.com’u kurduğumuzda, poliçesini kendisi print almayan veya teknik nedenlerden alamayan müşterilere poliçelerini kargo ile iletiyorduk. Kargo firmalarını çağırdık ve fiyat teklifleri topladık. Aylık bazda, yaptığımız gönderilerden ortaya çıkan tutarın o günkü yapımız için ne kadar ağır olduğunun hemen farkına vardık.

Düşünün, 300 TL’lık bir trafik poliçesi satıyorsunuz, komisyonu 51 TL ve kargo için 5 TL para ödüyorsunuz.

Daha sonra sigorta şirketleri ile yapılan görüşmelerin bir tanesinde öğrendik ki; şirket, kargo firmalarının bir tanesi ile anlaşma yapmış ve kendisi ile çalışan tüm iş ortaklarını da bu anlaşma kapsamına aldırmış. Ve o dönem geçerli kargo gönderim ücreti 2 TL.

  • Birden bire kargo giderlerimiz %50’den daha fazla düştü. Bunu o günkü şirketimiz ölçeği ile kendimizin başarmasının imkanı yoktu.
  • Sigorta şirketi ilave bir maliyete katlanmadı ama bizim bağlılığımızı artırdı.
  • Kargo şirketi daha önce farklı şirket ile çalışan şirketimizi portföyüne kattı ve bizim gibi diğer firmaların da katılımı ile eminim iş hacmi çok arttı.

Özellikle bir network ile birlikte çalışılıyorsa, bu network’ün kuruma bağlılığı en hassas konudur. Bu bağlılığı sağlamak veya artırmak için kurumun her zaman doğrudan bir maliyete katlanmasına da gerek yoktur. Bazen kurum ve network’ün iş hacminin büyüklüğü, genel avantajlar sağlamak için yeterli olabiliyor. Yeter ki bu açıdan bakılsın.

Yeni şirketimiz de böyle bir network e sahip ve biz şirketimizin büyüklüğünü kullanarak  iş ortaklarımıza ne tür avantajları sağlarız diye bakmaya başladık.

Aracıma Değer Kaybettirdin, Öde

Dün bir arkadaşımla sohbet ederken duydum.  Yeni bir iş modeli ortaya çıkmış.

Özellikle bazı araç kiralama şirketleri, kaza sonrası kusur oranında karşı tarafın trafik sigortasına rücu ettikten sonra;

  • Anlaştıkları hukuk bürosu aracılığı ile
  • Kusurun sonucu oluşan kaza ile aracımın ikinci el değerini düşürdün” iddiası ile
  • Temin ettikleri bir eksper raporu ile
  • Önce telefon ve daha sonra da yasal takibe geçerek,

para tahsili yapmaya başlamışlar.

(Burada bahsedilen eksperin Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü’nden belgesini almış bir eksper olup olmadığını bilmiyorum.)

Gerçektende kaza yapmış bir aracın ikinci el değerinde, kazanın boyutundan bağımsız düşme oluyor. Bu biraz da alıcıların, ikinci el fiyatı düşürmek için kullandıkları bir koz diye düşünüyorum.

Sebebi ne olursa olsun, şirketlerin kurumsal kimlik ve finansal güç ile sıradan vatandaşı biraz da korkutarak, bileğini büküyor olması bana doğru gelmiyor.

Bence; trafikte kullanılan aracın eskimesi gibi, trafikte araçların kaza yapması olasılığı-riski de aktüerler tarafından hesaplanmalı ve araç kiralanırken, kiralama bedeline yüklenmelidir.

Öte yandan, eğer kaza sonrası aracın ikinci el piyasa değeri düşüyor ve bu tutar karşı taraftan isteniyor ise vatandaşların da araç kiralama şirketlerine ait araçların kusurlarından kaynaklanan değer düşüşlerini, önce telefonla talep edip, sonra da bir avukat aracılığı ile talep etme hakkı vardır ve kullanılmalıdır.

Türkiye’de eksperlik Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü’ne bağlı ve bağımsız bir kurumdur. Kaza sonrası karşı taraf bir kiralama şirketi ise bir ekspere ulaşıp, alınacak bir rapor ile ilgili şirkete önce tebligat ve daha sonra da dava açılabilir.

Sistem yerleşik hale gelecekse de trafik poliçelerine “İkinci El Değer Kaybı” adı altında bir kloz yaratılarak  teminat eklenmelidir. Yoksa lüks araçlarda oluşacak değer düşüşünü sıradan vatandaşın karşılama külfeti ağır olacaktır.

Neden FU?

Bankalar ve kredi kuruluşları, kredilerinin güvencesini oluşturan ipotek işlemlerini, yakın zamana kadar kendi çalışanları aracılığıyla yürütmekteydi.

Küreselleşme ile birlikte modern işletmecilik anlayışının gereği olarak tüm dünyada “uzmanlaşma” kavramı ön plana çıkıyor; ABD ve Avrupa’da faaliyet gösteren bankalar, bu tür hizmetleri dış kaynak kullanarak uzman kuruluşlar aracılığıyla yürütüyorlar. FU, işte bu modern işletmecilik anlayışının gereği olarak  uygulamayı tapu iş ve işlemleri kapsamında avukatları ve uzman tapu sicil müdürlerini bünyesine alarak ülkemizde de yaşama geçirdi ve bu alanda kurumsal bir atılım gerçekleştirdi. Türk bankacılığının gündemine taşıdı. Bu sektörün kurucusu ve öncüsü olma sorumluluğunu üstlendi.

FU, Bankaların ana hizmetlerinin uzantısı veya tamamlayıcısı niteliğindeki tapu iş ve işlemlerini, yürürlükte  olan ilgili yasa, yönetmelik ve mevzuat uyarınca, yönetsel ve teknik süreçleri günün koşullarına göre  en iyi şekilde iyileştirerek, gerçekleştiriyor.

FU;

  • Ortaklık yapısı  şeffaf ve açıktır.
  • Destek hizmetini gerçekleştirebilecek yönetim yapısına, yeterli sayı ve nitelikte personele, gerekli teknik donanıma, belge ve kayıt düzenine sahiptir. Olası güvenlik risklerine, yangın ve doğal afetler gibi acil durumlara karşı gerekli önlemleri almıştır.

FU ile çalışmanın avantajları nelerdir? 

  •   FU, yaygın avukat ağıyla Türkiye’nin her yerinde.

Sektörünün öncü kuruluşu FU organizasyonu, 677 avukatı ile Türkiye’nin her yerinde çalıştığı birçok banka ve finans kuruluşuna kaliteli hizmet sunuyor.

  • İşlemler alanında uzman profesyoneller tarafından gerçekleştirilir.

Tapu iş ve işlemleri FU bünyesinde alanında  uzman personel ve  avukatlar tarafından gerçekleştiriliyor. Bu yolla süreç sağlıklı işliyor ve hata olasılığı en aza indirgeniyor. Kaliteli hizmet ile farkındalık yaratılıyor.

  • Ekonomik tasarruf mu sağlamak istiyorsunuz? Doğru yerdesiniz.

FU Bankanın destek hizmeti alınmasından beklediği fayda ve maliyeti her anlamda karşılıyor.

  • Bırakın riski biz alalım.

Uzman avukat kadrosu ile Türkiye’de 81 ilde, 919  tapu müdürlüğünde güvenli hizmet sunan FU, geliştirdiği iç kontrol mekanizması ile banka için oluşabilecek riski de ortadan kaldırıyor.

Ayrıca FU’ verdiği hizmetlerden doğabilecek zararları karşılamak amacıyla mesleki sorumluluk sigortasına da sahiptir ve  tüm iş ve işlemler sigorta kapsamında gerçekleştirildiği için banka adına doğabilecek risk bertaraf ediliyor.

 “FU’nun gerçekleştirdiği iş ve işlemler benzer işi yapan şirketler içerisinde en yüksek sigorta teminatı ile korunmaktadır.”

  • Zamandan kazanıp, zamanı lehinize çevirebilirsiniz. Nasıl mı?

 Günümüz iş dünyasında rekabet ortamında öne çıkan kavramlardan biri de “zaman yönetimi” dir. Uzmanlık alanı olmayan tapu iş ve işlemlerini yürütmek gibi bir yükümlülük altında olan banka  çalışanları  için zaman kaybı yaratan işlerin FU aracılığıyla gerçekleştirilmesi banka çalışanlarına zaman tasarrufu saylıyor.

 

  • HIZLI ve ETKİN ipotek süreç yönetimi…

İpotek süreci optimum organizasyon yapısı ile hızlı ve etkin bir şekilde yönetiliyor. İşlem talebi tarafımıza ulaştıktan hemen sonra gerekli belgelerin temini ve hukuki incelemenin ( kredi müşterilerini n yetki, vekaletname vb. belgeleri, tapu kayıtlarının  incelemesi vb.) tamamlanması akabinde resmi senetler hazırlanarak şubeye avukat atama maili yönlendiriliyor ve ardından süreçler adım adım yönetiliyor.

  • Müşteri odaklılık esastır!

 FU,  yenilikçi bakış açısı ve inovatif vizyonu ile değişim ve dönüşümlere açık olmakla birlikte müşteri talep ve beklentileri doğrultusunda organizasyon yapısına yön vererek öncü ve lider olma özelliğini koruyor.

Oh Be Birisi Deniyor Sonunda…

 

Üst düzey yöneticilik yaptığım üç ayrı sigorta şirketinde de hep gündeme gelmiş  iki-üç konu vardı.

1-       Şirketimize ait şubelerin, insanların çok dolaştığı (alış-veriş merkezleri, yürüyüş yolları vb. gibi) yerlerde açılması,

2-      Özellikle yurt dışına gidecek insanların seyahat sağlık poliçelerini kolayca satın alabilecekleri ATM benzeri makinaların, vize merkezleri ve/veya havaalanları çıkış terminallerine yerleştirilmesi,

3-      DASK poliçesi alabilmek için, su, elektrik, doğalgaz bağlatacak veya ev alacak insanlar için ilgili özel veya kamu kuruluşlarına bir ekran ve printer den oluşacak sistemlerin yerleştirilmesi,

Özellikle birinci madde üzerinde çok emek ve vakit harcadığımızı hatırlıyorum.

Bireysel pazara açılmak, B2B işlere nazaran daha maliyetlidir. Her şeyden önce açılacak sigorta mağazalarının sabit giderlerini, insanlar bu merkezlerden alış veriş yapmaya alışıncaya kadar karşılayabilecek bir sermaye birikimi şarttır.

Sigorta mağazalarının başarılı olabilmeleri için bazı gereklilikler yerine getirilmelidir.

  • AVM’lerde insanlar sadece alış-veriş değil eğlence de arıyorlar, açılacak sigorta mağazalarının sadece şirketin işlerini yapmak değil, eğlence ve mağazada zaman geçirme isteğini de karşılaması gerekir.
  • Sadece bir şirketin tek bir ürünü değil, insanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek ürünler sunulmalı ve/veya o anda sistem alt yapısı ile müşterinin ihtiyacını karşılayacak “terzi dikim”i ürünler orada üretilebilmelidir.
  • Ürün çeşitliliğinin yanı sıra firma çeşitliliği de sağlanmalıdır. En ucuz sigorta ürününe o mağazada ulaşılabileceği algısı yaratılabilmelidir.
  • İnsanlar sigorta mağazalarının önce görsel farkındalığına ulaşmalılar. Sonra, yıllardır baba yadigarı acentelerinden aldıkları hizmetten daha kurumsal ve/veya standart hizmet alabileceklerini hissetmeliler. Bunun için de en az bir sene bu mağazaların ayakta kalabilmeleri gereklidir.
  • En önemlisi müşteriye alternatif hizmeti, çok hızlı sunabilmektir ki bu da şirket sistemleri ile entegre sistem alt yapısı gerektiriyor. Çok hızlı şekilde çok sayıda şirketin teklifini, güzel bir raporlama formatı ile müşteriye sunabiliyor musunuz? Cevap evet ise bu alt yapı tutacaktır. Yok müşteri içeri girecek tek tek sigorta şirketlerinin sistemlerine giriş yapılıp, teklif hazırlığı için içeride müşteriyi bekletirseniz bu iş uzun ömürlü olmaz.  Sigorta mağazalarının www.sigortadukkanim.com tarafından geliştirilen alt yapı benzeri sistem altyapısına sahip olmaları gerekir.

Şimdi Sigorta Cini, bu hayalleri gerçek kıldı. Umarım ve dilerim ki başarılı bir örnek olur. Bunu sadece geçmiş kişisel heveslerimin hayata geçmesi adına değil, sigorta sektörünün bireysel müşteriler nezdinde algısının yükseltilmesi için de diliyorum.

Yeni Heyecan

02.10.2013 tarihinde yeni bir heyecanla, FU Gayrımenkul Yatırım Danışmanlık A.Ş.’de göreve başladım.

FU,

  • 120 kişilik güçlü ve tecrübeli ekibi,
  • Türkiye’nin alanında en iyi sistem altyapısı,
  • Türkiye’nin 81 ili ve 250 ilçesindeki ve KKTC’deki yaklaşık 700 kişilik avukat ağı ile,
  • 16 Banka ve 30 a yakın diğer şirkete,
  • Türkiye’nin alanında en yüksek limitli mesleki sorumluluk sigorta koruması ile,

İpotek tesisi, takyidat, resmi senet düzenlenmesi, şube açılışı, gemi ve uçak ipoteği tesis işlemlerini gerçekleştiriyor.

Göreve başladığımdan bu yana mesajları, çiçekleri, telefonları ile başarı dileyen tüm dostlara teşekkür ediyorum.

Beğendiğim bir deyiş vardır:

“Benim için ne dilediyseniz, 10 katı sizlerin olsun.”

Yeni görevimin heyecanı ile, yazılarımı bir süredir aksatıyorum “özür”.

Performans Sistemi Kurulumu

Şirketlerde olabildiğince adil bir performans sistemi oluşturulması, kurumun başarısında ilk belirleyici unsurdur.

Bir kurumda performans sisteminin yerleştirilmesi için alınması gereken aksiyonlar şu şekilde sıralanabilir.

1. Şirket çalışanlarını temsil edecek nitelik ve nicelikte temsilcinin katılımı ve İK konusunda uzman bir moderatörün liderliğinde düzenlenecek toplantılar zinciri ile, şirketin faaliyet alanı ve hedefleri de öngörülerek, çalışanlarında olması beklenen yetkinlikler belirlenir.

Yetkinlik sayısı onlarca olmakla birlikte Şirkete en uygun 5-6 yetkinlik belirlenir.

Yetkinliklere, Liderlik, Müşteri Odaklılık, Yenilikçilik ve innovasyon, İletişim, Problem Çözme, Analitik Düşünme, Takım Çalışması gibi, örnekler verebiliriz.

Belirleme işleminin çalışanları yansıtacak farklılık, çeşitlilikteki temsilciler aracılığı ile ve tamamen eşit temsil ile belirlenmesi kritiktir

2. Şirket yetkinliklerinin belirlenmesini takiben, mevcut çalışanların  belirlenen 5-6 yetkinliğe ne denli sahip oldukları tespit edilir. Burada farklı metodlar uygulanabilir. Ölçme ve değerlendirme testleri, performans görüşmeleri vb. gibi.

3.Söz konusu yetkinliklere uygun performans formları oluşturulur. Bu formlarda söz konusu yetkinliklerin yanı sıra, şirket stratejilerine uygun rakamsal hedeflerin de yer alması gerekir ki, ölçümleme objektif gerçekleşebilsin.

4.Mali Dönem başında, karşılıklı görüşmeler ile çalışan ve yöneticisi arasında mutabık kalınacak hedefler belirlenir, ağırlıklandırılır  ve performans dökümanı oluşturulur.

5.Dönem ortası sonuçlarının çıkmasıyla, ulaşılan ilk yarı yıl sonuçları yönetici ve çalışan arasında görüşülmesi gerekir. Şirket hedeflerindeki değişimlere parallel güncelleme gerekiyorsa mutabakat ile bu ara dönem değerlendirilmesinde formlarda güncellemeler gerçekleştirilmelidir.

6.Yıl sonunda ulaşılan rakamlar ile hedefler karşılaştırılmalı ve çalışanın nihai performans notu, karşılıklı görüşme ile ortaya çıkartılmalıdır.

  • Şirketin bir önceki sene belirlenen hedeflerine ulaşmak “Beklenen Seviye”,
  • Daha iyi rakamlara ulaşıldı ise “İyi”,
  • Çok iyi sonuçlara ulaşıldı ise “Çok İyi”,
  • Beklenenin altında kalındı ise “Geliştirilmesi Gerekir”
  • Çok kötü sonuçlara ulaşıldı ise “Yetersiz”,

Notları ile değerlendirme yapılabilir.

Şirket önceden belirlenen hedeflerine “Beklenen Sevide” ulaştı ise çalışanların not ortalaması 3 Beklenen Seviyede olmalıdır.

7.Yetkinlikler sadece performans ölçümünde değil, yeni işe alımlarda ve yükselmelerde baz olarak alınırlar.

Sektörde Heyecanlı Yarış

Allianz-Yapı Kredi Sigorta satın alma anlaşmasının ardından yazdığım http://www.ertugrulbul.com/birles-katil-uzmanlas-veya-cekil yazısından bu yana sektörde gelişmeleri merak ve heyecan ile takip ediyoruz. Bu birleşmenin etkilerinin yanı sıra, bugüne kadar ki pazar liderleri Axa ve Anadolu Sigorta’nın neler yaptığını/yapacağını da izliyoruz.

Bir yandan; 1 + 1 = 2 edecek mi? Allianz birleşmeden sonra, iki şirketin toplam pazar payı olan %15,61’lik pazar payına ulaşabilecek mi? Ve hatta büyüklüğünün de etkisi ile bu oranı bile aşacak mı? Diye bakarken, öte yandan; bir önceki lider Axa başta olmak üzere, üst sıradaki sigorta şirketlerinin, pazar liderliğini kaptırmamak için yarışı sürdürdüklerini görüyoruz.

Birleşmeler genellikle sancılıdır. Son sektör prim üretim rakamları; bu sancılı dönemin, rakiplere pazar paylarını büyütmek için zaman kazandırdığını gösteriyor.

Ancak; bazı genel müdürlerin açıklamaları, bugüne kadar pek düşünmediğimiz gelişmeler de olabilir mi?  sorularını akla getiriyor.

Son dönemde yoğunlaşan, “Satın almalarla ilgileniyoruz.” “İnorganik büyümelere açığız.” “Pazarı gözlüyoruz, fırsatları değerlendiririz.”

Tarzı açıklamalar; acaba, yakın zamanda Türkiye’deki faaliyetlerine son verecek, vermek isteyen şirketler mi var?  Satılacak sigorta şirketleri olabilir mi?

Ve hatta;

Satılacak şirketlerin potansiyel alıcıları, sektörün mevcut oyuncuları mı olacak? Yoksa sektöre bu satın almalar yoluyla yeni girişler mi olacak?

Sorularını akla getiriyor.

İşaretler gösteriyor ki; önümüzdeki bir-iki sene içinde sektörde hem zirvede hem alt sıralarda, sadece organik büyüme de değil, inorganik büyüme de de ilginç gelişmeler olacak.

“Sektöre yabancı ilgisi azaldı.” Mesajlarına tezat, daha çok yakın zamanda yeni bir sigorta şirketinin lisans alması da gösteriyor ki, Türkiye’de sigorta sektörü hala ilgi çekiyor.

Uyuyan Sütün Peynire Yolculuğu (Konuk Yazar: Nurcan Kaya)

Güneşin, sıcaklığını  nazlanarak dünyaya saldığı, yayla rüzgarlarının hafifçe estiği bir sonbahar günü koyun ve keçilerini otlatmakta olan Orta Asyalı göçebe çoban, obadan epey uzaklaşmış. Akşamüzeri rüzgar şiddetlenip yağmur bastırınca, canından ayrı düşünmediği hayvanlarıyla birlikte büyükçe bir mağaraya sığınmış. Rivayet odur ki; dünyanın en lezzetli, en çeşitli yiyeceklerinden olan PEYNİR,  o Orta Asyalı göçebe çobanın sağdığı sütleri saklamak için kestiği koyunun işkembesini kullanmasıyla ortaya çıkmış.

Bugün sadece İngitere’de 700 çeşit peynir var. Ünlü Fransız Generali ve siyaset adamı De Gaulle bir konuşmasında “256 çeşit peyniri olan bir ülkeyi nasıl yönetebilirsiniz ki?” diyerek ülkesindeki sorunların ve lezzetlerin çeşitliliğini eşleştirmişti. En çok beyaz, kaşar, tulum olarak bilinse de ülkemizde 30 kadar peynir çeşidi biliniyor, yapılıyor.

Nasıl oldu, ilk kimler yaptı, sonrasında kimler çeşitlendirdi, şimdilerde kimler emek veriyorsa hepsine minnettarım. Çünkü ben bir “peynir aşığı”yım. Sadece ekmek-peynir, hele hele simit-peynirle günler geçirebilirim. Kahvaltıyı peynirsiz düşünmem, böreğin poğaçanın peynirlisini severim. Alışveriş sepetimin “olmazsa olmazı”dır. Böyle olunca da evde peynir yapımına girişmem çok da sürpriz olmadı beni tanıyanlara. Henüz yolun başındayım ama çok sevdim. Bir mucize sanki. Biraz özen, biraz sabır ve tabii sevgiyle o taptaze süt ‘uyuyor’ ve bambaşka bir lezzet olarak yeniden doğuyor yapanın ellerine.

Bilinmeyen kocaman bir dünyaydı ilk başta. O kadar çok çeşit, birbirinden o kadar farklı tadlar… Yapabilir miyim düşüncesi… Ama ilk peynirimin  “telemesi”ni konrol için tencereyi açtığımda yaşadığım o heyecan belki de sabah işkembedeki sütü boşaltmak isteyen ama katı bir maddeyle karşılaşan Orta Asyalı çobanla eşdeğerdi.

Peynirin bu kadar çok çeşidinin olması sütün türü, sütü ayrıştırmak için kullanılan kültür ve mayalar, olgunlaştırma süresi –Bu işin sabır aşaması. Bir kaşar için en az bir ay gauda için 5-6 ay nasıl beklerim ben?- ve eklenen aromalar… Bu işi öğrendiğim hocamla birlikte yaptığımız kaşar, gauda, bitki aromalı taze peynirler şimdilik dolapta olgunlaşmayı bekliyor. Ben evde taze peynir yapma ve evin yakınından geçen herkese tattırma aşamasındayım.

Lezzetli bir beyaz peynir, taze sağılmış inek, keçi ya da koyun sütünden yapılıyor. Tek tek ya da birbirleriyle  karıştırılmış olarak. Yedi litre inek, beş kilogram keçi sütünden bir kilo peynir elde ediliyor. Sağlık açısından dikkat edilmesi gereken en önemli husus sütün pastorizasyonu. Peynir yapımına uygun bir şekilde pastorize edilmek istenen çiğ süt 70 dereceye kadar ısıtılıyor. Bir saat bu ısıda kalması sağlandıktan sonra soğumaya bırakılıyor. Buradan da görülüyor ki, evde peynir yapmak için gerekli olan en önemli araç bir “gıda termometresi”. Uygun bir şekilde yapılan pastorizasyon sütte bulunması olası başta brusella olmak üzere çeşitli hastalıklara yol açan mikroorganizmaların yok olmasını sağlıyor. Aman evde, doğal peynir yapacağım diye sağlığımızdan olmayalım.   Sıcaklığı 30-32 dereceye inince süte kültür ve maya ekleniyor. Yeterli süre bekleyen ve olgunlaşan süt “teleme” haline gelince, size temiz bir tülbentten suyunu süzüp, katılaşmasını beklemek kalıyor. Sonrasında da afiyetle yemek.

Yeni nesil peynir sevdalıları olan bizler eczaneden alıyoruz ama bizim köyün yaşlı, bilge kadınları maya için enginar bitkisinin iç kısmındaki mor renkli püskülleri kullanıyorlar. Geceden ıslatılıp, sabah süzülen enginar suyu peynire öyle bir tad öyle bir koku katıyor ki, şaşkınlığını gizleyemiyorum. Ve düşünüyorum. Sütünü koyunun işkembesinde saklayan Orta Asya’lı çobandan, köydeki bütün duvar diplerine enginar eken bilge kadınlara gelinceye kadar ne kadar çok insan, ne emekler harcamış,  ne lezzetler katmış bu yolculuğa?

 Uzun yıllar sonra “peynirin lezzet yolculuğu”nu yazanlar daha kimlerden söz edecekler acaba?