Hafta Sonu Attico (Atina-Pire) Seyahati

Eşimin Pazartesi günü başlayacak iş toplantıları seyahatini, hafta sonu ile birleştirerek bir hafta sonu tatiline çevirdik. Ve Atina’ya giden THY uçağı ile Cumartesi sabah Atatürk Hava Limanı’ndan yola çıktık.

İstanbul da havanın serin olduğu 15 Şubat 2014 de yaklaşık 1,5 saatlik bir yolculuğu takiben, Güneşli bir Atina gününe Efefterios Venizelos Hava Alanı’nda merhaba dedik.

Zamanımızın uygunluğu da fırsat verdi ve 95 numaralı Belediye otobüsüne kişi başı 5 EUR ödeyerek bindik. Bir saat süren bir yolculuk sonunda Parlamento binasının karşısında yer alan Şehir Merkezi’ne vardık. (Syntagma)

Bir tavsiye üzerine daha önce rezervasyonumuzu web sitesi aracılığı ile yaptığımız, Atina’nın Nişantaşı’sı Koloniki semtinde yer alan, St. George Lycabettus Hotelin, merkeze yakın ve fakat bir tepede olduğunu öğrendiğimizden taksi ile otelimize çıktık.

Otelin 3 ve daha üst katlarının, Acropol’e bakan bölümünün manzarası müthiş. Otel ve Acropol iki karşılıklı tepe üzerinde yer alıyor. İki tepe arası göz alabildiğine, beyaza boyalı, az sayıda yüksek binanın yer aldığı Atina’nın seyrine doyum olmuyor. Özellikle gün batımında arkasında Güneş batımının kızıllığını almış Acropol, ön yüzde bembeyaz evler, şehrin sesi, güzel Ege esintisi…

20140210_070902_resized2

Otelin hemen önünde yer alan cadde sağlı sollu oturma masaları konularak bir kafe-bistro havasında gün kararıncaya kadar kalabalık misafirlerini ağırlıyor.

Parlamento binasının karşısından aşağı doğru uzanan yaya yolu İstiklal Caddesi’nin bir benzeri. (Ermou Caddesi) Mağazalar, kafeler, kalabalık insanlar. Bu cadde üzerinde oturduğumuz kafede dört şey dikkatimizi çok çekti:

1-      Bu kadar çok sayıda, bisikletlisi-yayası, kadını-erkeği, yaşlısı-genci piyangocuyu bir arada hiç görmemiştik.

2-     Bir koli içerisinde caddeye getirilip satışı yapılan, rengi daha açık Atina simitlerinin lezzeti, bırakın Ankara’yı İstanbul simitleri kadar bile iyi değil. Gene de simit çok talep görüyor.

3-      Hepsi de kilolu olan sokak köpeklerine, içerisinde et olan sandviçleri veriyorsunuz yemiyorlar.

4-      Kafede oturduğunuzda güvercinler elinizden yiyecek yiyorlar. Güvercinlerin insanlara güveni daha fazla yakınlaşmalarına yol açmış.

Sonra Acropol’e doğru yürümeye devam ettik. Önce kafeler ve ardından dönercilerin bulunduğu kalabalık bir sokakta ilerledikten sonra; sanıyorum sadece Cumartesi günleri açık olan Antika Eşyalar Açık pazarına rastladık. Çakılar, eski radyolar, eski paralar, çerçeveler, resimler, fotoğraf makinaları ve bilumum eski incik boncuk. Küçük küçük tezgahlarda alıcı bekliyorlar.

Antika sergisinin bir ucu parkta, diğer ucu ise sabit eskiciler pazarına kadar uzanıyor.

Taksi ile Acropol Müzesi’ne gitmeye karar verdik. Taksi şoförümüz bir kadın. Avustralya’da yaşamış, sonra Atina’ya geri dönmüş. Acropol Müzesi’ndeki restaurantın çok güzel olduğunu söylüyor. Manzarası gerçekten güzel ama sonuçta bir Müze lokantası. Çok önermiyoruz.

Müze hoş dizayn edilmiş ve insanlık tarihinin bugünlere ulaşmış çok güzel eserleri, bence çok başarılı şekilde sunuluyor.

Akşam Koloniki semtinde geleneksel yemekler yapan bir restaurant’ta özellikle yöresel peynirler ile yapılmış çok güzel yemekler yedik. Randevumuz olmadığı için saat 21.30 da kalkmamız gerekiyormuş çünkü Atina’lılar akşam yemeğine o saatte geliyorlar.

Ertesi sabah  Parlamento karşısından 5 numaralı tramvaya bindik ve yine bir saatlik bir yolculuktan sonra Pire Semtine vardık. Deniz kıyısından şehir solumuzda, deniz sağımızda kalacak şekilde ilerledik. Platio Katraki durağında indik. Küçük bir balıkçı limanı bulduk.

Sıralama şöyle, Deniz-küçük tekneler-bir-iki balıkçı tezgahı-bir balıkçı lokantası. Lokantada Uzo içip, balık yerken, buzuki ve klasik gitar çalan iki kişi ve lokantanın iç masalarında oturan biz.

Bu lokantada oturup, Dağ Yeşillikleri şeklinde tercüme edilmiş bol zeytinyağı limon eşliğinde radika, kuru cacık, yeni kızarmış ancak temizlenmemiş küçük gümüş balıkları, bolca limon ve iki de 20 cl’lik Uzo söyledik. Önümüzde muhteşem manzara, hafif hafif kendilerini eğlendirmek için müzik yapan müzisyenler.

Daha ne ister ki insan.

Öğleden sonra bu sefer uzun sürmesinden sıkıldığımızı tramvay seyahati ile geri döndük. Eski şehri gezmeye başladık. Acropol’ün girişinden başlayıp şehir merkezine kadar devam eden eski şehir, bakımlı dükkanları, ara sokaklara sıkışmış çok hoş kafeleri, dantel, ağaç işçiliği, beyaz altın-sarı altın kuyum eserleri ile turistik bir tur.

Akşam bu defa, kalamar, Greek Salad (iri kesilmiş domates, salatalık, soğan, ile peynir karışımı. Bol zeytinyağı ve limon), kızartılmış kabak (zucchini), kızartılmış peynir Feta Cheese (keçi ve inek sütünden yapılmış) oluşan bir yemek daha yedik. Yemeğin sonunu Baklava ile tatlıya bağladık.

Daha önce bir Kuzey Yunanistan seyahati yapmıştık. Oraya nazaran insanları daha asık yüzlü, nereden kaynaklandığını anlamadığım şekilde kibirli buldum.

Otellerin hava alanına gidecek yolcular için taksiciler ile yaptığı anlaşmalardan mıdır? bilmem. hava alanı 29 EUR ve otoban ücreti olması gerekirken 40 EUR oluveriyor. Zurich’te bile benzer vakalar yaşadım. Galiba otel görevlilerinin hava alanına gidecek taksi ayarlama heveslerine alışmamız gerekiyor. Ya da taksiyi otelden değil dışarıdan bulmak bir çözüm olabilir.

Sonuç: Gezi bizde iki günlük, kısa mesafeli, yakın ama farklı kültürlü, Ege havalı, zeytinyağlı ve limonlu güzel bir tat bıraktı.

Attico ise Atina ve Pire bölgelerinin birleşimine verilen isimmiş.

Evcil Hayvanım Öldü Ne Yapmalıyım?

2000 yılının Mart ayında Macaristan’da doğmuş (Kulaklarındaki numaralardan tüm secereleri internet aracılığı ile takip edilebiliyordu.) 5 yavru Golden’dan, en gözü açık olduğunu düşündüğümüz yavruyu almıştık. Niye gözü açık? Çünkü, 5 sevimli Golden yavrusu içinden hepsini aşarak su kabına ulaşıp, sadece su içmekle yetinmeyip, bir de kabın içine girip yıkanan yavru oydu.

Adını sevdiğimiz bir arkadaşımızın önerisi ile Odin koyduk. İlk bir yılı zorlu bir eğitim ve ev eşyalarını kemirerek geçti. (2 uzaktan kumanda, 2 gözlük, 2 terlik vb. gibi) Hatta o yıllarda içerisinde “eve gelen misafirlerin eşyalarına verilecek evcil hayvan zararlarını kapsayan teminatı” bulunan yeni sigorta ürününü anlatırken, örneği Odin’in yediği gözlükten alıyorduk. Evimize gelen misafirin kemik gözlüğünü hamur etti, yenisinin faturasının belirli bir kısmını o poliçeden almıştık.

Yaşadığımız bir depremde en üst katta, bina sağ-sola savrulurken mışıl mışıl uyuyan Odin’i biz uyandırdık.

Yıllar boyunca hem bize, hem de o evdeyken doğan çocuklarımıza çok iyi dost oldu. Bir çok büyük köpekle kavgalara birlikte karıştık. Köpeğinizi boğazından yakalamış daha büyük veya vahşi bir köpeği durdurmanın en etkili yolunun, o köpeğin kuyruğundan tutup sertçe çekmek olduğunu, bu kavgalarda öğrendim.

Golden Retriever olmasından kaynaklı olsa gerek en çok ta denizde, gölde ve hatta su birikintisinde yüzmeyi/ıslanmayı/çamur olmayı seviyordu.

Kısacası 12.5 sene evin bir ferdi gibi yaşadı.

 2013 yılı Ağustos ayında, yaşlılıktan kaynaklanan ve Golden Retriever’larda sıkça rastlandığını öğrendiğimiz (çareside bulunamamış) “Kalp Büyümesi” rahatsızlığından, Odin’imizi kaybettik. Yarattığı üzüntüyü anlatmayacağım.

İlk defa yaklaşık 37 kilo olan bir evcil hayvanımızı kaybediyorduk. Bu durumda İstanbul’da ne yapılacağını internetten araştırdık. Tuzla da bir hayvan mezarlığı olduğunu duymakla birlikte, çok da iyi işletilmediğini öğrendik.

Daha sonra, Pendik’te Tarım Bakanlığı’na bağlı, “Veteriner Kontrol Ve Araştırma Enstitüsü”, bulunduğunu ve bu kurum bünyesinde bir “hayvan yakma fırını” olduğunu öğrendik. Devasa bir fırında, Kurum’a ait Döner Sermayeye belirli bir ücret yatırmak suretiyle, kaybettiğiniz evcil hayvanınız özel kaplarda yakılıp, külleri size teslim ediliyor.

Yaklaşık 3-4 saat süren bir işlemden sonra bir kap içinde aldığım küllerini, en sevdiği yer olan denize savurdum. Sanıyorum en azından bir retriever için en uygun çözüm buydu.

Ev içindeki evcil hayvanların hem fiziki hem de manevi, kapladıkları hacim arttıkça ve birlikte yaşanan süre uzadıkça, kaybı da o derece acı veriyor.

Bazen bu acıyı yaşamamak için yeni evcil hayvan almayalım mı? diyoruz. Fakat sevgileri, verdikleri dostluk, bu düşüncelerimizi de savuruyor.

Ev Alırken Nelere Dikkat Etmeli (Konuk Yazar: Hatice Akay)

1-Taşınmaz alım satımı yalnızca tapu müdürlüğünde yapılmalıdır.

Adi senetle, noterde, muhtar senedi ile taşınmaz satın alınması mülkiyetin alıcıya geçmesini sağlamayacaktır. Mülkiyetin alıcıya geçebilmesi için; alım satım işleminin tapu müdürlüğünde gerçekleşmesi ve taşınmazın tapu kütüğüne alıcı adına tescil edilmesi gerekmektedir.

2-Taşınmazı satmak isteyen tarafın satın alınacak taşınmazın maliki olup olmadığı araştırılmalıdır

Taşınmazı satmak isteyen tarafın, satın alınacak taşınmazın maliki olup olmadığının tespit edilebilmesi için, öncelikle tapu senedinin temin edilmesi gerekmektedir. Taşınmazı satmak isteyen kişinin kimlik bilgisi ile taşınmazın tapu kaydında yer alan malik bilgisinin aynı olup olmadığına tapu senedinden bakılmalıdır. Yalnızca tapu senedinde yazılı olan malik bilgisi ile taşınmazı satmak isteyen kişinin kimlik bilgilerinin karşılaştırılması yeterli olmayabilir. Tapu senedinin sahte olabilme ihtimalini bertaraf etmek amacıyla tapu senedi ile birlikte tapu müdürlüğüne başvuru yapılmalı ve tapu kütüğünden ve tapu memurlarının yardımı ile kimlik bilgisinin teyit edilmesi sağlanmalıdır.

3-Satın alınacak taşınmazın alıcıya gösterilen taşınmaz olup olmadığı tespit edilmelidir.

Tapu senetlerinde taşınmazların adres bilgisi yer almaz. Bu nedenle kadastro müdürlüğünden taşınmazın haritasına bakılarak taşınmazın adres bilgisine ulaşılarak taşınmazın yerinin  doğru tespit edilmesi gerekmektedir. Ayrıca alım satım işleminden önce, tapu müdürlüğünden taşınmazın projesinin incelenmesi talep edilebilir. Satın alınacak taşınmazın projedeki yeri ile alıcıya gösterilen taşınmazın aynı yerde olup olmadığı, hangi cephede yer aldığı görülebilir.

4-Taşınmazın kaydında satışa engel, taşınmazın değerini etkileyebilecek ya da alıcının sorumluluğunu gerektirecek herhangi bir sınırlama olup olmadığı kontrol edilmelidir.

Taşınmazın satışına engel ya da taşınmazın değerini etkileyebilecek herhangi bir sınırlama olup olmadığı bilgisi, tapu senetlerinde yer almamaktadır. Tapu senedinde yer alan ada, parsel, arsa payı, bağımsız bölüm bilgilerinden yararlanılarak tapu müdürlüğünde ilgili taşınmazın kütük sayfasına ulaşılabilir. Tapu kütüğü sayfasında taşınmazın kaydında yer alan bütün sınırlamalar tespit edilebilir. Haciz, tedbir, ipotek gibi sınırlamalar taşınmaz kaydında mevcut ise bu sınırlamaların sonuçları değerlendirilerek alım satım yapılmalıdır.

Tapu sicil müdürlüğünden yönetim planı incelenmek üzere talep edilmelidir. Yönetim planında kat maliklerinin hak ve borçları yer alır. Taşınmaz satın alındığında bu hak ve borçlar alıcıya geçeceğinden yönetim planının incelenmesi önemlidir.

5-Taşınmazın kat irtifaklı ya da kat mülkiyetli olup olmadığı öğrenilmelidir.

Tapu senetlerinde, kat irtifakı ya da kat mülkiyeti seçeneklerinden birinin karşısında (x) işareti yer alır. Buradan taşınmazın kat mülkiyetli mi kat irtifaklı mı olduğu anlaşılabilir.  Kat irtifakı herhangi bir arsa üzerinde yapılacak veya inşaatı devam eden bir binanın üzerinde kurulur. Kat mülkiyeti ise tamamlanmış, yapı kullanma izni bulunan yani ruhsatlı projesine uygun taşınmazlar için söz konusu olabilir. Satın alınacak taşınmazın ruhsatı mevcut ise ve taşınmaz ruhsat ve eklerine uygun olarak tamamlanmış ise belediye imar müdürlüğü yapı kullanma izni verir. Kat mülkiyeti bundan sonra kurulur. Bu nedenle kat irtifaklı taşınmaz alırken ruhsat olup olmadığına, projeye aykırı bir durum olup olmadığına bakılmalıdır ki kat mülkiyetine geçilmesi sırasında zorluklar yaşanmasın.

 

6-Taşınmazın imar durumu öğrenilmeli, taşınmazın yapı kullanma izin belgesinin olup olmadığı araştırılmalıdır.

Taşınmazın imar durumu, taşınmazın bağlı bulunduğu belediyeden ve ilgili kadastro müdürlüğünden kontrol edilmelidir. Taşınmazın imar planında hangi amaca tahsis edildiği öğrenilmelidir. Konut satın alınması söz konusu ise taşınmazın konut alanında olduğunun teyidi gerekecektir. Satın alınacak taşınmazın çevresindeki taşınmazların hangi amaçlara tahsis edildiğinin de imar planından kontrolü -bu husus taşınmazın değerini etkileyebileceğinden- önem taşır.

7-Satın alınacak taşınmazın emlak vergisi borcu olup olmadığı sorgulanmalıdır

Taşınmazın alım satımının yapıldığı yıl ve geçmiş yıllara ait, emlak vergisi borcu olup olmadığının kontrolü belediyeden yapılabilir. Emlak vergisi borcu mevcut ise alıcı ve satıcı bu borçtan müteselsilen sorumlu olacaklarından bu hususun kontrolü önem taşımaktadır.

8- Satın alınacak taşınmazda kiracı olup olmadığı kontrol edilmelidir

Satın alınacak taşınmazda kiracı olduğu tespit edildiği takdirde kira sözleşmesi mutlaka incelenmelidir. Kiracı tahliye taahhüdü vermiş ise tahliye taahhüdündeki tarih ile kontrat tarihi karşılaştırılmalıdır.

9-Tapu müdürlüğüne bildirilecek alım satım bedeli gerçek alım satım bedeli ile uyumlu olmalıdır

Alıcı ve satıcı, tapu müdürlüğüne taşınmazın alım satım bedelini bildirirler. Bu bildirim yapılır iken, belediyeden alınacak rayiç bedelin üzerinde bir bedel bildirilmelidir. Aslında doğru olan, taşınmazın gerçek alım satım bedelinin tapu müdürlüğüne bildirilmesidir fakat çoğu zaman taraflar, vergi ve harç bedelinin düşük hesaplanması amacıyla alım satım bedelini düşük göstermektedirler. Bu durum, ileride taraflara vergi cezaları doğurabileceğinden dikkatle hesaplanmalıdır.

Trafik Üretiminin %30’u Tek Şirkette

Türkiye Sigorta Birliği resmi istatistikleri en son Kasım 2013 dönemine ait verileri yer veriyor.

Söz konusu tablolar içerisinde, Trafik branşının prim ve poliçe gelişimini içeren rapora dikkatlice bakınca;

Hayat dışı sigorta sektörünün trafik branşında prim üretimi 4.360.660.175.-TL gerçekleşmiş ve sektörde 12.807.707 adet trafik poliçesi üretilmiş olduğu görülüyor.

Şirket Poliçe Adedi Oran Prim Oran
Axa                           3.343.688,00 26%      1.331.183.270,00 30,52%
Anadolu                           1.403.985,00 11%          520.032.214,00 11,90%
Allianz+YKS                           1.402.934,00 11%          542.911.117,00 12,40%
Sektör   Toplam                        12.807.707,00 100%      4.360.660.175,00 100%

 

  • Prim üretiminin %30.52’lik kısmını 1.331.183.270.- TL’lık üretim ile tek bir şirketin gerçekleştirdiğini görüyoruz.  Poliçe adedinin 3.343.688’lık kısmını yine aynı Şirket: Axa Sigorta gerçekleştirmiş. Yani %26’sını.
  • Poliçe adedinde ikinci sırayı alan Anadolu Sigorta 1.403.985 adet poliçe üretmişken, prim üretiminde söz konusu şirket Allianz Sigorta’dan sonra üçüncülük sırasını almış. (Allianz + Yapı Kredi Sigorta)

  • Sektör genelinde ortalama trafik poliçesi primi 340,47 TL gerçekleşmiş.
  • İlk üç Şirket rakamları ise:

Şirket                                                                                  Prim/Poliçe Adedi

                                                                                                     (Ortalama Prim TL)

AxaSigorta                                                                                    398,11

Allianz Sigorta (Allianz + Yapı Kredi Sigorta)                                     386,98

Anadolu Sigorta                                                                             370,39

Dedeme Burayı Bedava Vermişler, Almamış

Linkedin aracılığı ile bana ulaşan bir iş adamı, Türkiye’de şu, şu sektörlerde yatırım yapılacak şirket arıyorum, bulmama yardımcı olur musunuz? diye sordu.

Geçtiğimiz günlerde sohbet ettiğim bir Private Equity yetkilisi de; “Sandığınız gibi değil,  Türkiye’de yatırım yapılabilecek şirket bulmak çok ta kolay değil, bulunmuyor.” dedi.

Durumun bu kadar vahim olduğunu düşünmüyorum. Bu, biraz da iş arayanlarla, iş verenlerin doğru platformlarda buluşabilmesinin zorluğuna benziyor.

İş veren olarak o anda aradığınız özellikler, katlanabileceğiniz maliyet, (vb gibi) ile iş arayanların o iş yerinden beklentileri, çalışma ortamı, teklif edilen maaş, yan haklar ve kendisine biçtiği değer örtüşmüyor olabiliyor.

Galiba yatırım yapmak isteyenlerin aradığı şirket özellikleri ile şirketlerine yatırımcı arayanların aradığı özelliklerin örtüşmesi de her zaman kolay olmuyor.

Farklı şirketlerdeki tecrübelerim gösteriyor ki yatırım arıyorsanız;

  • Kurumunuzu, özellikle muhasebe açısından ve maliyeti kısa dönemde ne kadar yüksek olursa olsun, şeffaf ve hesap verilebilir şekilde yönetin,
  • İşler olabildiğince profesyonelce yönetilsin. Yatırımcı, “başarısı çok fazla spesifik insanlara bağlı” kurumlardan ziyade ekip başarısı ve kurumsal işleyiş arıyor.
  • Söylemeye ne gerek var mı? bilmiyorum. Karlılık ve büyüme trendi ile Pazar’ın sektörün yaptığı iş veya ürettiği hizmete gösterdiği talep önemli,
  • Hangi sektörde iş yapıyorsanız yapın, teknolojiyi kullanıyor olun ve  raporlamaları ihmal etmeyin. Etkileyici oluyor. İyi raporlamayı, ürünün güzel ambalajı diye, düşünün.
  • Geçmişe dönük biraz tarih ve bu tarihte yazılan bir “hikaye” olmalı. “Dün kurdum, bugün yatırımcı aldım.” Biraz daha olağanüstü şartlarda gerçek olabilir.
  • Siz, “ne kadar iyiyiz hadi yatırımcı alalım.” deseniz de, yatırımcıların o pazara veya firmaya yatırmak istediği rakam sizin ciro veya yatırım beklentinizi ile uyuşmuyor (daha çok veya daha az yatırım limitleri) olabilir.

Gene de, Türkiye de gelişmiş pek çok ülkede yaşanan trendleri, yani yatırımcıların, yatırım yapacak şirket aradıkları bir Pazar haline gelmiş ya da  hızla geliyor.

Vardır ya;

“Dedeme bu araziyi neredeyse bedava vereceklermiş, almamış. Şimdi arazinin geldiği değere bak.” Hikayelerinde, sizin torunlarınız da benzer hikayeler anlatsın istemiyorsanız; Pazarda hala boşluk, kurumsal şirket arayışı var ve yakın gelecekte de olacağa benziyor. Düzgün, profesyonelce iş yapacak şirketleri kurmak  ve yatırımcı almak için fırsatlar, yakın dönemde de çoğalacak gibi de gözüküyor.

Bazen de Çocuk Olmak Lazım

Biraz ülkedeki kaotik siyasi ortam, bu ortamın ekonomiye olumsuz etkileri ve yarattığı karamsarlık, ağırlaşan hayat şartları, insanları sert, gergin, mutsuz ve biraz da fazla ciddi yaptı.

Oysa çocukların dünyasına bakıyorum bulundukları her ortamda, renk arıyorlar, neşe arıyorlar, mutluluk arıyorlar. Biz büyüklere kalıplarımıza ters geldiği için tuhaf gelen, bazen çılgınca şeyler yapıyorlar.

Aslında onların aradıklarını biz büyükler de aramıyor muyuz? Toplum kalıpları nedeniyle garip karşılanırım, tuhaf olur, Ne derler?, endişeleri ile kabuklarımıza çekildikçe çekilip mutsuzluklarımıza mutsuzluk katmıyor muyuz?

Yılbaşı kutlamalarını, süslenen sokakları, ışıklandırılan evleri, imkanlar sınırında alınan hediyeleri, muzip aksesuarları seviyorum. 31 Aralık ile 01 Ocak arasında hayatımızda somut bir şey değişmese de, kısa bir süreliğine de olsa verdiği coşku, saçtığı pozitif enerji yeter.

Bir şeyin iyi olup olmadığını “en insani şekilde” çocukların verdiği önyargısız tepkilerden anlamak mümkün. Ve onlar yılbaşı hazırlıklarına, ışıklı sokaklara, coşkuya, heyecana, bayılıyorlar ve üstelik bir yıl daha yaşlanmış olmanın verdiği buruklukları hiç yaşamadan…

Hafta sonu evimizden yoğun trafiğe rağmen Nişantaşı’nı görmeye gittik. Işıl ışıl sokaklar, neşeli kalabalıklar, birlikte fotoğraf çektiren, başka hiçbir neden yokken sırf çevrelerindeki ışık cümbüşünden gülümseyen kalabalıklar…

Bu anı bir saat bile olsa kalabalıklara yaşatmak, çocuk olma coşkusunu tekrar hissettirmek, insanları kısa bir süre için bile olsa sıkıntılarından uzaklaştırmak, bu hazırlıkları yapanlar için ne büyük mutluluk.

Keşke, her vesile ile büyüklere de “çocuk coşkusu” yaşatılabilse. Keşke, tüm belediyeler imkanları dahilinde yılbaşında ama sadece yılbaşı ile sınırlı kalmaksızın, her fırsatta insanlara mutluluk dağıtacak, çocuksu güzellikleri sunabilse.

Bakmayın yılbaşı bizim değil diyenlere, fırsat bu fırsat kutlayın, eğlenin, bir anlığına tekrar çocuk olun, mutlu olun,  o anın tadını çıkartın. Bırakın onları büyük olmanın sahte ciddiyeti içinde karamsarlıklarını yaşamaya devam etsinler.

Biz büyüklere de “Çocuk coşkusunun 365 gün süreceği” bir yeni yıl diliyorum.

Kuruma Bağlılığı Artırmak Zor Değil

Özellikle bireysel müşterilere dönük bir girişime başladığınızda büyük kurum içerisinde farkına bile varmadığınız giderler sizin için karşılanması ağır bir yük haline geliyor.

Örnek: www.sigortadukkanim.com’u kurduğumuzda, poliçesini kendisi print almayan veya teknik nedenlerden alamayan müşterilere poliçelerini kargo ile iletiyorduk. Kargo firmalarını çağırdık ve fiyat teklifleri topladık. Aylık bazda, yaptığımız gönderilerden ortaya çıkan tutarın o günkü yapımız için ne kadar ağır olduğunun hemen farkına vardık.

Düşünün, 300 TL’lık bir trafik poliçesi satıyorsunuz, komisyonu 51 TL ve kargo için 5 TL para ödüyorsunuz.

Daha sonra sigorta şirketleri ile yapılan görüşmelerin bir tanesinde öğrendik ki; şirket, kargo firmalarının bir tanesi ile anlaşma yapmış ve kendisi ile çalışan tüm iş ortaklarını da bu anlaşma kapsamına aldırmış. Ve o dönem geçerli kargo gönderim ücreti 2 TL.

  • Birden bire kargo giderlerimiz %50’den daha fazla düştü. Bunu o günkü şirketimiz ölçeği ile kendimizin başarmasının imkanı yoktu.
  • Sigorta şirketi ilave bir maliyete katlanmadı ama bizim bağlılığımızı artırdı.
  • Kargo şirketi daha önce farklı şirket ile çalışan şirketimizi portföyüne kattı ve bizim gibi diğer firmaların da katılımı ile eminim iş hacmi çok arttı.

Özellikle bir network ile birlikte çalışılıyorsa, bu network’ün kuruma bağlılığı en hassas konudur. Bu bağlılığı sağlamak veya artırmak için kurumun her zaman doğrudan bir maliyete katlanmasına da gerek yoktur. Bazen kurum ve network’ün iş hacminin büyüklüğü, genel avantajlar sağlamak için yeterli olabiliyor. Yeter ki bu açıdan bakılsın.

Yeni şirketimiz de böyle bir network e sahip ve biz şirketimizin büyüklüğünü kullanarak  iş ortaklarımıza ne tür avantajları sağlarız diye bakmaya başladık.

Aracıma Değer Kaybettirdin, Öde

Dün bir arkadaşımla sohbet ederken duydum.  Yeni bir iş modeli ortaya çıkmış.

Özellikle bazı araç kiralama şirketleri, kaza sonrası kusur oranında karşı tarafın trafik sigortasına rücu ettikten sonra;

  • Anlaştıkları hukuk bürosu aracılığı ile
  • Kusurun sonucu oluşan kaza ile aracımın ikinci el değerini düşürdün” iddiası ile
  • Temin ettikleri bir eksper raporu ile
  • Önce telefon ve daha sonra da yasal takibe geçerek,

para tahsili yapmaya başlamışlar.

(Burada bahsedilen eksperin Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü’nden belgesini almış bir eksper olup olmadığını bilmiyorum.)

Gerçektende kaza yapmış bir aracın ikinci el değerinde, kazanın boyutundan bağımsız düşme oluyor. Bu biraz da alıcıların, ikinci el fiyatı düşürmek için kullandıkları bir koz diye düşünüyorum.

Sebebi ne olursa olsun, şirketlerin kurumsal kimlik ve finansal güç ile sıradan vatandaşı biraz da korkutarak, bileğini büküyor olması bana doğru gelmiyor.

Bence; trafikte kullanılan aracın eskimesi gibi, trafikte araçların kaza yapması olasılığı-riski de aktüerler tarafından hesaplanmalı ve araç kiralanırken, kiralama bedeline yüklenmelidir.

Öte yandan, eğer kaza sonrası aracın ikinci el piyasa değeri düşüyor ve bu tutar karşı taraftan isteniyor ise vatandaşların da araç kiralama şirketlerine ait araçların kusurlarından kaynaklanan değer düşüşlerini, önce telefonla talep edip, sonra da bir avukat aracılığı ile talep etme hakkı vardır ve kullanılmalıdır.

Türkiye’de eksperlik Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü’ne bağlı ve bağımsız bir kurumdur. Kaza sonrası karşı taraf bir kiralama şirketi ise bir ekspere ulaşıp, alınacak bir rapor ile ilgili şirkete önce tebligat ve daha sonra da dava açılabilir.

Sistem yerleşik hale gelecekse de trafik poliçelerine “İkinci El Değer Kaybı” adı altında bir kloz yaratılarak  teminat eklenmelidir. Yoksa lüks araçlarda oluşacak değer düşüşünü sıradan vatandaşın karşılama külfeti ağır olacaktır.

Neden FU?

Bankalar ve kredi kuruluşları, kredilerinin güvencesini oluşturan ipotek işlemlerini, yakın zamana kadar kendi çalışanları aracılığıyla yürütmekteydi.

Küreselleşme ile birlikte modern işletmecilik anlayışının gereği olarak tüm dünyada “uzmanlaşma” kavramı ön plana çıkıyor; ABD ve Avrupa’da faaliyet gösteren bankalar, bu tür hizmetleri dış kaynak kullanarak uzman kuruluşlar aracılığıyla yürütüyorlar. FU, işte bu modern işletmecilik anlayışının gereği olarak  uygulamayı tapu iş ve işlemleri kapsamında avukatları ve uzman tapu sicil müdürlerini bünyesine alarak ülkemizde de yaşama geçirdi ve bu alanda kurumsal bir atılım gerçekleştirdi. Türk bankacılığının gündemine taşıdı. Bu sektörün kurucusu ve öncüsü olma sorumluluğunu üstlendi.

FU, Bankaların ana hizmetlerinin uzantısı veya tamamlayıcısı niteliğindeki tapu iş ve işlemlerini, yürürlükte  olan ilgili yasa, yönetmelik ve mevzuat uyarınca, yönetsel ve teknik süreçleri günün koşullarına göre  en iyi şekilde iyileştirerek, gerçekleştiriyor.

FU;

  • Ortaklık yapısı  şeffaf ve açıktır.
  • Destek hizmetini gerçekleştirebilecek yönetim yapısına, yeterli sayı ve nitelikte personele, gerekli teknik donanıma, belge ve kayıt düzenine sahiptir. Olası güvenlik risklerine, yangın ve doğal afetler gibi acil durumlara karşı gerekli önlemleri almıştır.

FU ile çalışmanın avantajları nelerdir? 

  •   FU, yaygın avukat ağıyla Türkiye’nin her yerinde.

Sektörünün öncü kuruluşu FU organizasyonu, 677 avukatı ile Türkiye’nin her yerinde çalıştığı birçok banka ve finans kuruluşuna kaliteli hizmet sunuyor.

  • İşlemler alanında uzman profesyoneller tarafından gerçekleştirilir.

Tapu iş ve işlemleri FU bünyesinde alanında  uzman personel ve  avukatlar tarafından gerçekleştiriliyor. Bu yolla süreç sağlıklı işliyor ve hata olasılığı en aza indirgeniyor. Kaliteli hizmet ile farkındalık yaratılıyor.

  • Ekonomik tasarruf mu sağlamak istiyorsunuz? Doğru yerdesiniz.

FU Bankanın destek hizmeti alınmasından beklediği fayda ve maliyeti her anlamda karşılıyor.

  • Bırakın riski biz alalım.

Uzman avukat kadrosu ile Türkiye’de 81 ilde, 919  tapu müdürlüğünde güvenli hizmet sunan FU, geliştirdiği iç kontrol mekanizması ile banka için oluşabilecek riski de ortadan kaldırıyor.

Ayrıca FU’ verdiği hizmetlerden doğabilecek zararları karşılamak amacıyla mesleki sorumluluk sigortasına da sahiptir ve  tüm iş ve işlemler sigorta kapsamında gerçekleştirildiği için banka adına doğabilecek risk bertaraf ediliyor.

 “FU’nun gerçekleştirdiği iş ve işlemler benzer işi yapan şirketler içerisinde en yüksek sigorta teminatı ile korunmaktadır.”

  • Zamandan kazanıp, zamanı lehinize çevirebilirsiniz. Nasıl mı?

 Günümüz iş dünyasında rekabet ortamında öne çıkan kavramlardan biri de “zaman yönetimi” dir. Uzmanlık alanı olmayan tapu iş ve işlemlerini yürütmek gibi bir yükümlülük altında olan banka  çalışanları  için zaman kaybı yaratan işlerin FU aracılığıyla gerçekleştirilmesi banka çalışanlarına zaman tasarrufu saylıyor.

 

  • HIZLI ve ETKİN ipotek süreç yönetimi…

İpotek süreci optimum organizasyon yapısı ile hızlı ve etkin bir şekilde yönetiliyor. İşlem talebi tarafımıza ulaştıktan hemen sonra gerekli belgelerin temini ve hukuki incelemenin ( kredi müşterilerini n yetki, vekaletname vb. belgeleri, tapu kayıtlarının  incelemesi vb.) tamamlanması akabinde resmi senetler hazırlanarak şubeye avukat atama maili yönlendiriliyor ve ardından süreçler adım adım yönetiliyor.

  • Müşteri odaklılık esastır!

 FU,  yenilikçi bakış açısı ve inovatif vizyonu ile değişim ve dönüşümlere açık olmakla birlikte müşteri talep ve beklentileri doğrultusunda organizasyon yapısına yön vererek öncü ve lider olma özelliğini koruyor.

Oh Be Birisi Deniyor Sonunda…

 

Üst düzey yöneticilik yaptığım üç ayrı sigorta şirketinde de hep gündeme gelmiş  iki-üç konu vardı.

1-       Şirketimize ait şubelerin, insanların çok dolaştığı (alış-veriş merkezleri, yürüyüş yolları vb. gibi) yerlerde açılması,

2-      Özellikle yurt dışına gidecek insanların seyahat sağlık poliçelerini kolayca satın alabilecekleri ATM benzeri makinaların, vize merkezleri ve/veya havaalanları çıkış terminallerine yerleştirilmesi,

3-      DASK poliçesi alabilmek için, su, elektrik, doğalgaz bağlatacak veya ev alacak insanlar için ilgili özel veya kamu kuruluşlarına bir ekran ve printer den oluşacak sistemlerin yerleştirilmesi,

Özellikle birinci madde üzerinde çok emek ve vakit harcadığımızı hatırlıyorum.

Bireysel pazara açılmak, B2B işlere nazaran daha maliyetlidir. Her şeyden önce açılacak sigorta mağazalarının sabit giderlerini, insanlar bu merkezlerden alış veriş yapmaya alışıncaya kadar karşılayabilecek bir sermaye birikimi şarttır.

Sigorta mağazalarının başarılı olabilmeleri için bazı gereklilikler yerine getirilmelidir.

  • AVM’lerde insanlar sadece alış-veriş değil eğlence de arıyorlar, açılacak sigorta mağazalarının sadece şirketin işlerini yapmak değil, eğlence ve mağazada zaman geçirme isteğini de karşılaması gerekir.
  • Sadece bir şirketin tek bir ürünü değil, insanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek ürünler sunulmalı ve/veya o anda sistem alt yapısı ile müşterinin ihtiyacını karşılayacak “terzi dikim”i ürünler orada üretilebilmelidir.
  • Ürün çeşitliliğinin yanı sıra firma çeşitliliği de sağlanmalıdır. En ucuz sigorta ürününe o mağazada ulaşılabileceği algısı yaratılabilmelidir.
  • İnsanlar sigorta mağazalarının önce görsel farkındalığına ulaşmalılar. Sonra, yıllardır baba yadigarı acentelerinden aldıkları hizmetten daha kurumsal ve/veya standart hizmet alabileceklerini hissetmeliler. Bunun için de en az bir sene bu mağazaların ayakta kalabilmeleri gereklidir.
  • En önemlisi müşteriye alternatif hizmeti, çok hızlı sunabilmektir ki bu da şirket sistemleri ile entegre sistem alt yapısı gerektiriyor. Çok hızlı şekilde çok sayıda şirketin teklifini, güzel bir raporlama formatı ile müşteriye sunabiliyor musunuz? Cevap evet ise bu alt yapı tutacaktır. Yok müşteri içeri girecek tek tek sigorta şirketlerinin sistemlerine giriş yapılıp, teklif hazırlığı için içeride müşteriyi bekletirseniz bu iş uzun ömürlü olmaz.  Sigorta mağazalarının www.sigortadukkanim.com tarafından geliştirilen alt yapı benzeri sistem altyapısına sahip olmaları gerekir.

Şimdi Sigorta Cini, bu hayalleri gerçek kıldı. Umarım ve dilerim ki başarılı bir örnek olur. Bunu sadece geçmiş kişisel heveslerimin hayata geçmesi adına değil, sigorta sektörünün bireysel müşteriler nezdinde algısının yükseltilmesi için de diliyorum.